NİHAYET Aile Kadın Dergisi Mayıs 2016 Sayısı 
Dergide Bu Ay: Nihayet’te Neler Var?
 "Gençlik sadece bir kelimedir!” - Fatma Barbarosoğlu
Mihraptaki kadınlar – Ümit Meriç
Düştüğünde kalk, unutunca hatırla – Fatma Şengil Süzer
Ninemden Bana Kalan: Pembo Nine – Ergün Yıldırım
Kavak yeli– Emel Özkan
Müzik kutusunda ‘genç’ şarkılar – Beyza Karakaya
Çözülemeyen kuşak denklemi: X≠Y≠Z – Elif Darıcı
Ergenlik lüksü olmayan gençler – Şeyma Kaya
Eşyanın Hikâyesi: Bir çift baget ya da bir çift zahme – Bünyamin Demirci
Sarı-siyah renklerde bir gençlik hikâyesi – Ayşe Kaya
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta – Sema Babuşçu
Erken yaşlanmış bir gencin portresi: Ömer Seyfettin– Ayça Örer
Asi gençlik: Gölgenin keşfi– Aybala Hilâl Yüksel
İşte Tam O Gün: Whatsapp grubundan insani yardıma – Şadi İsa Eed
 NİHAYET MAYIS 2016 AYI EDİTÖRDEN YAZISI:
"Gençlik sadece bir kelimedir!”
Yaşlanmanın ertelendiği bir dünyada genç olmak nedir?
İhtiyarlığın/olgunluğun kabul edilmediği, yaşlılardan sürekli hayattayım ve tüketebilme kabiliyetine sahibim performansının beklendiği, uzun eğitim sürecinden dolayı gençlerin para kazanma yaşının giderek yükseldiği 21. yüzyılda, genç olmak nasıl bir durumdur?
P. Bourdieu, "Gençlik sadece bir kelimedir” demişti.
Ne belli bir yaş aralığı ne yapılan meslek ne de hayat tecrübesinin yokluğu, bizi, gençleri tanımlayabileceğimiz bir alana götürüyor.
21. yüzyılda genç olmak demek, anne babanın sahip olduğu "hayat yordamı”na asla sahip olamamak anlamına geliyor.
Genç, gençler, dindar gençler, bizim gençler, ideal gençler, özgürlükçü gençler, gün boyu dilimizden düşmüyor, ama genç dediğimizde kimi ve neyi kastettiğimizi aslında hiçbirimiz tam olarak bilemiyoruz. Daha da önemlisi bir gencin nasıl yaşadığını, ne hissettiğini, nelere maruz kaldığını, maruz kaldıkları ile nasıl başa çıkmaya çalıştığını da bilmiyoruz.
P. Bourdieu’nün gençliğin sadece bir kelime olduğu ve homojen bir kategori olarak ele alınamayacağı eleştirisine meslektaşları karşı çıkmıştı.
Ama 21. yüzyıl, meslektaşlarını değil, Bourdieu’yü haklı çıkaracak bir şekilde ilerliyor.
Yaygın kanaat, belirli bir yaş aralığını gençlik kategorisi olarak değerlendirmekten yanadır.
Yaş aralığının gençlik kategorisi olarak hiç de işlevsel olmadığını yaptığımız iki söyleşi üzerinden dikkatinize sunuyoruz.
Servis şoförlüğü yaparak ekmeğini kazanan Hakan Adak, otuz sekiz yaşında. On üç yaşında hayata atılmış, on altı yaşında evlenmiş, on yedi yaşında baba olmuş. İki oğlu var, büyük oğlu yirmi yaşında ve askere gitmeye hazırlanıyor. Askere gitmeden önce evlenmekte ısrarcı. Oğlunun hikâyesi Hakan Bey’in hayat izinden ilerliyor. Bütün anlaşmazlıklarına rağmen oğlunun hayatında bir rol model olarak duruyor, Hakan Adak.
İnşaat işçisi babasından tamamen farklı bir hayatının olmasını isteyen Remzi Akdoğan, şoför Hakan Adak’tan sadece iki yaş küçük. Fakat hayat tecrübesi açısından değerlendirdiğimizde Hakan Adak’ın hikâyesi hayattan besleniyor, Remzi Akdoğan’ın hikâyesi kitaplardan.
Remzi Akdoğan kitapların arasında bir hayat geçiriyor. Fakat kitaplarla geliştirdiği teşrikimesai onun henüz diline ve kalemine inmiş değil. Aldığı bursların yardımı ile bir okulu bitirip öbür okula başlayarak hayatını sürdürüyor. Hayata atılmamasına mazeret olarak "devam eden eğitimi”ni gösteriyor. Ama eğitimini hayatı erteleme bahanesi olarak kullanan da bizzat kendisi; iki lisans, bir yüksek lisans diploması var. Şu an üçüncü üniversitesine başlamış durumda. Şimdiye kadar yedi kez ÖSS’ye, yirmi beş kez YDS’ye, on dört kez ALES’e, on kez KPSS’ye girmiş.
Remzi Akdoğan, kendisine iki keskin tercih sunuyor. Ya köyüne dönecek ya da YDS’yi geçerek hayran olduğu Ali Hocası gibi sadece kitaplarla dolu bir odada yaşayacak.
Müzmin öğrenci Remzi Akdoğan, evlenmeme sebebini de kendisini ifade edemeyişi üzerinden açıklıyor.
Servis şoförü Hakan Adak, belki birkaç yıl sonra dede olacak. Trafiğin sıkıştığı noktalarda yazdığı şiirlere, torununa yazdığı şiirleri de ekleyecek.
Peki, Remzi Akdoğan hayatını müzmin öğrenci olarak ertelemeye ne kadar devam edecek?
Remzi Akdoğan, sosyal medyanın incitici dilinin farkında olmadığı için kendi hayat hikâyesi ve fotoğrafları ile yer almak istedi dergimizin sayfalarında. Bizse hayat hikâyesinin başkalarının yargılarına muhatap kalmaması için kimliğini saklı tutmayı tercih ettik.
Önemli olan onun gerçek ismi ve görüntüsü değil, yaşadığı hayatın gerçekliği idi.
Kapağımıza gelince…
Kapağımızı değerli çizer Hasan Aycın’a borçluyuz.
Bizim kuşak için gençlik bir kelime değildi, yıldızlara kement atma idealine sahip olmak demekti.
Velhasıl bugün genç olmak bir hayli zor zanaat.
*Fatma Barbarosoğlu

Nihayet Dergisi Hakkında Yayın Yönetmeni Fatma Barbarosoğlu'nun İlk Tanıtım Yazısı
Nihayet dergi mekanları değil,
gönülleri genişletmek için gelen bir dergi.

Nihayet dergi, bilgiye doymuş bir dünyada yaşama sanatına dair söz söylemeye gelen bir dergi.

"Sıradan” zannedilen hayatların zenginliğini gözler önüne serecek, birbirine en uzak duran halleri BİR’leyecek bir dergi.

Fakir ile zengin, genç ile yaşlı, ümmi ile entelektüel, buradaki ve oradaki, Nihayet’in sayfaları vasıtasıyla buluşacak.

Nihayet dergi, fikri ve zikri olan herkesin kendine yer bulabileceği ve mukimi olmayı isteyeceği bir dergi.

Nihayet dergi, gündelik hayatın hikayesini okuyucusu ile birlikte yazmaya niyet eden bir dergi.

70’ini çoktan devirmiş teyzeler de olacak sayfalarımızda, 17 yaşın hayata kafa tutan, bazen kafa atan kalemleri de.

Nihayet dergi ile gündelik hayatın tarihini yazacağız. Duyguların tarihini. Bir an bir yerde içimize ferahlık, gönlümüze rikkat sunmuş "an”ları kaydedeceğiz, geleceğe maya niyetine.

Erkekler, sadece ev içini değil, aynı zamanda ev işini bilen, yürüten halleri ile konuğumuz olacak.

Bu gün ne pişirsem telaşını değil, bugün pişirecek pek çok şeye sahip olduğum için şükrünü eda edebilir miyim, telaşını yaşayacağız Nihayet Mutfak köşesinde.

Kadim ile modern arasında, onca değişikliğin içinde hiç değişmeyenlerin resmini koyacağız gönlümüze.

Nihayet "hepimiz” bir derginin sayfalarında buluşacağız.
Nihayet huzurunuzdayız…
Edebiyat dünyasına dergi editörü olarak adım attım. Çalışmakta olduğum özel okul yatılı bir okuldu ve sözleşmemi yenilemediğini Haziran ayında değil, Eylül ayında beyan etti. Yani hiç beklenmeyen bir zamanda işsiz kalıverdim. Yıl 1987.

Gece gündüz aynı atmosferi paylaştığım öğrencilerimden ayrılmak acı oldu. Öğretmen olarak yaratılmış olduğuma nanca inanmıştım oysa.

Öğretmen olmak için yaratıldığıma inanırken kendimi kapının önünde bulunca günlerce, haftalarca ve evet aylarca ağladım. Bir maaşla geçinen dört çocuklu bir ailenin tahsiline devam eden bir ferdi idim. Para kazanmam gerekiyordu ve gidebileceğim yer yoktu. İş için müracaat ettiğimiz kapılar acele tarafından bir kısmet öneriyordu. Üstelik zahir ile batın arasındaki farkın ne anlama geldiğini henüz bilmiyordum. Oysa klasik tasavvuf kitapları üzerinden "Tasavvufi Eğitimin İlkeleri”ni çalışan bir yüksek lisans öğrencisi idim.

Haziran ayında işsiz olduğumu bilseydim, bir çözüm yolu bulabilirdim. Mevsimlerden sonbahar ve her yer duvar. Ölümden gayrı her şey yalan eşiğine varmak üzereydim ki, nasibime Kadın Ve Aile dergisi düştü.

İskender Paşa Cemaatinin edebi kamuda çok güçlü olduğu yıllardı: İslam, İlim ve Sanat, Kadın ve Aile.

Kadın ve Aile dergisinin yazı işleri müdürü Ahmet

Emre Bilgili, yayın müdürü Hamide Nadir, yayın kurulu başkanımız Afra Gürdoğan idi. Yazı işleri müdürü Ahmet Emre Bilgili hariç, mutfağında sadece kadınların yer aldığı bir dergi idi Kadın ve Aile. 90 bin abonemiz vardı ve o yıllarda Kadınca dergisinin yayın yönetmeni olan Duygu Asena ve ekibi 90 bin rakamını çok inanılmaz buluyordu. Rakamların şaşırtıcılığı, sadece abone sayısı ile sınırlı değildi. Evlilik dosyasını çalıştığımız sayı iki baskı yaptı ve böylece Türk basın tarihinde bir rekora imza atmış olduk.

Bütün bunları hatırlamama sebep olan ne diye soracak olursanız… Ömrümün baharında ve sonbaharında aynı kareyi iki kere yaşamış olmam, diye cevaplayacağım. Yine bir Eylül, yine imzalanamayacak bir sözleşme gerçeği.

Bu defa kader, gözyaşı olmayan bir eşik için beni evvelinden hazırlamıştı. Haziran 2014’te Mesut Albayrak bendenizi aramış bir kadın dergisi projelerinin olduğunu, benimle çalışmak istediklerini söylemişti. Ben üniversitedeyim, hiç mümkün değil, olmuştu cevabım. Ama Eylül ayında ru be ru görüşürüz elbette, demiştim.

Nasibi küstürmekten daima korktum. Eylül ayında üniversite seçeneği ortadan kalkınca, demek ki benim kaderim dergiler üzerinden akacak dedim.

Evet dergiler. Kadın ve Aile, Dergah, İzlenim, Anlayış.

Kimisinin mutfağında yer aldım, kimisine yazar olarak katkı verdim.

Şimdi değerli arkadaşım Nazife Şişman ile bir derginin mutfağındayız tekrar. Zaten bizim arkadaşlığımızın başlangıcı da bir dergidir: İzlenim dergisi.

Nazife Şişman ve bendenizin hayat tecrübesi, genç ekibimizin enerjisi ve siz değerli okuyucularımızın desteği ile 2000’li yılların Türkiyesi’nde duyguların tarihini yazmaya talibiz.

Evet nihayet, Nihayet dergide gündelik hayatı konuşacağız.

Gündelik hayatın seyri üzerine konuşacağız.

Gündelik hayatın dilini paylaşacağız

Ve hayatın hızı içinde, nasıl şefkatli ve merhametli, etrafına itina ile nazar eden bireyler olabiliriz sorusuna cevap bulmaya çalışacağız.

Meselenin siyasi değil ahlaki kısmına talibiz velhasıl…

Fatma Barbarosoğlu
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Nihayet Aile Dergisi Mayıs 2016 Nihayet Aile Dergisi Mayıs 2016, fatma barbarosoğlu yönetiminde islami kadın aile dergisi nihayet mayıs 2016 sayısında gençlik sadece bir kelimedir başlığı ile elifkitap konya ve buradan satın al sipariş ver, Nihayet Dergi, Nihayet Aile Dergisi nihayet dergi kadın aile 2016, sayı 17
Nihayet Aile Dergisi Mayıs 2016

Tavsiye Et

*
*
*
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.