Beyaz Minare, Cüneyt Algan, 425 Sayfa
Kategori
Yayınevi
Barkod
şam emevi camii beyaz minare kitabı romanı,
Yazar
Vitrin Katagorisi
Markası
120,00 ₺
Beyaz Minare, Cüneyt Algan, 425 Sayfa
"Yetmiş kişilik mücahit birliği gecenin karanlığında beşer kişilik gruplar halinde ilerliyordu. Arkalarında bıraktıkları Şam uzaktan sanki bir yıldız kümesini andırıyordu. Seyfullah göremeyeceğini bile bile, ısrarlı bakışlarıyla belki son bir kez daha görebilirim ümidiyle Hz. İsa’nın (a.s.) ineceği Beyaz Minareyi arıyordu...
"Her bölümü bir şiirle başlayan bu romanda Şehadet sevdalısı bir gencin seyreden iman yüklü serüvenini bambaşka bir üslupla okuyacaksınız. Kendinizi kâh Mekke ve Medine’de umre yaparken, kâh mazlumların sesi olarak cihad meydanlarında bulacaksınız... İmanın aksiyon sahası ve "İslam’ın zirvesi” olmakla nitelendirilmiş cihadın tatlı çehresini burada soluklayacak ve İsa aleyhisselam’ın kıyamete yakın nüzul edeceği o Beyaz Minare’yi "Beyaz Minare” ile unutamayacaksınız…
Cüneyt Algan’ın heyecanla okuyacağınız satırlarından bazı alıntılar:
Yetmiş kişilik mücahit birliği gecenin karanlığında beşer kişilik gruplar halinde ilerliyordu. Arkalarında bıraktıkları Şam uzaktan sanki bir yıldız kümesini andırıyordu. Seyfullah göremeyeceğini bile bile, ısrarlı bakışlarıyla belki son bir kez daha görebilirim ümidiyle Hz. İsa’nın (a.s.) ineceği Beyaz Minareyi arıyordu.
Söyle Beyaz Minare, nedir sendeki bu hüzün
Bekle gökten geleni, yakındır gülecek yüzün
Dik dur, bir şiir söyle. Bir taş at, zorbalığa başkaldır!
Bir elin mazlumun, yumruk yap diğerini göğe kaldır!
"Bismillah” diyerek bindi kamyona, kontağı çevirdi. Büyük bir gürültüyle çalıştı motor…
Şam’ın izbe ve tenha sokaklarında ilerlerken, acelesi olmayan aylak şoförler gibi ağır ağır seyrediyordu…
Ardında bıraktığı bir kenar mahallenin sonunda Ceyşu’l Kebir karargâhına ait olan yola girmişti. Çabuk fark edilmesin diye kamyonun tüm farlarını söndürmüş, gecenin karanlığında önceden ezberlediği bu yolu minimum hızla bitirmeye çalışıyordu…
Heyecanlı değildi. İnadına dingin ve sakindi. Yüzünde his dünyasının emarelerini temaşa etmeye imkân yoktu…
Sanki bir yolcu otobüsünün koltuklarında oturmuş, anlamsız bakışlarla dışarıyı süzen yolcular gibiydi…
İşte ilk barikat önüne gelmişti. Mecburen biraz daha hızını kesti. Önce sağa ardından sola manevra yaptı. Bunun gibi geçmesi gereken sağlı sollu dört barikat daha vardı…
İkinci ve üçüncü barikatlarda keskin dönüşlerle olaysız tamamlanmış, geçmesi gereken son bir barikat kalmıştı. Bu son barikatı da geçebilirse direksiyonu bağlayıp gaz pedalına ağırlık koyarak atlayacaktı kamyondan…
Ancak dört tarafı da kalın duvarlarla çevrili karargâhın kulelerindeki nöbetçiler, gecenin karanlığına rağmen gelen kamyonu fark ederek ihtar atışı yaptılar.
Umursamadı Şamil…
Son barikata on metre kalmıştı. "Ya Allah” diyerek gaza yüklendi… Sağlı sollu keskin dönüşlerle geçtiği barikatın sonunda durdu. Direksiyonu bağlıyordu. İhtar atışları son bulmuş, kurşunlar direk ön camdan içeri girmeye başlamıştı…
Yazar: Cüneyt Algan
Katagori: Edebiyat/Roman/İslami Dini, Hz. İsa İnmesi
Sayfa Sayısı: 425
Boyut: 14 x 21 cm
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi: 2017
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: Kitap Kağıdı
Dili: Türkçe
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
KİTAPTAN BAZI BÖLÜMLER:
Henüz yedi yaşında gözlerinden yaramazlık fışkıran yumurcak elindeki oyuncak tabancayla evin bir başından diğer başına koşturup duruyordu…
– Muzaffer yapma artık…
– Nedenmiş..!
Üzgün ve bitkin görünüyordu genç kız:
– Başım ağırdı ama ablam…
– Koşmazsam… babam gelecek mi..?
– Evet, gelecek…
Safkan bir Arap kızıydı. İri siyah gözleri, uzun kıvrık kirpikleri, simsiyah ince kaşları vardı. Boylucaydı, bardak gibi beli, kuğu gibi boynuyla zarafetin emsalsiz bir örneğiydi sanki…
Beyaz tenine rağmen güldüğünde beyazı daha belirgin inci gibi dizili dişleriyle "gülse de seyretsem” dedirtirdi insana…
Ancak İffet, endişe ve korku doluydu. İki gündür baba kayıptı. Telefonla da ulaşamamıştı…
"Ya başına bir şey geldiyse” diye düşündüğünde, o iri gözlerinden iri damlalar süzülmüştü yanağına…
Şimdi daha geriye, babasıyla yaptığı o son konuşmaya gitti zihni…
Geç saatlerdi. Muzaffer uyumuş, baba kız kanepede yan yana oturmuştu…
Baba simsiyah düz ve gür saçlarını okşarcasına tarıyordu kızının…
– Artık çok büyüdün biliyorsun değil mi kızım?
– Daha on sekizindeyim baba…
– Olsun… İster misin sana Osmanlının on yedilik büyük kızlarını anlatayım…
– Hem on yedi yaşında, hem büyük öyle mi?
– Büyük olmasalardı anlatacağım bir hikâyeleri olur muydu?
– Hadi anlat merak ettim…
– Birinci cihan harbinde yedi cephede savaşan Osmanlının ne köyünde ne şehirlerinde erkek kalmamış, hepsi askere gitmiş… Sadece başka dinlere mensup azınlık milletlerin erkekleri gitmemiş askere…
– Sonra ne olmuş baba…
– Osmanlının doğu illerinde yaşayan bu zalimler, köyde ve şehirde erkek kalmayınca bunu fırsat bilip, düne kadar komşuluk yaptıkları Müslümanların evlerine saldırmış…
– Nusayrilerin bize yaptığı gibi…
– Evet, tıpkı öyle…
– Peki, sonra baba?
– Şam’a benzeyen bir şehir varmış doğuda, insanı da bize benzeyen ama havası benzemeyen bir şehir… Biz güneşten yanarken, onlar soğuktan donarmış…
– Eee
İşte bu şehrin köylerini işgal eden zalimler çocukları süngüleyip hamile kadınların karnını yarmışlar… Tüm bu zulümler olurken o Müslüman köylerindeki on yedilik genç kızlar pis ve çirkin görünmek için suratlarına hep beraber pislik sürmüşler…
– Ama baba çok iğrenç…
– Evet iğrenç… Bir süre sonra bunun bir çare olmadığını anladıklarında bu zalimlere teslim olmak yerine, kendilerini uçurumdan atarak şehid olmuşlar…
– Neden teslim olmamışlar?
– Namuslarını muhafaza etmek için kızım…
– Vay be…
– Benim gül yüzlü kızımda teslim olmaz değil mi?
– Osmanlı bizimde devletimiz olmuyor mu baba?
– Oluyor kızım… Osmanlı bizimde devletimiz oluyor…
– O zaman bende bir Osmanlı kızı oluyorum baba…
Küçük muzafferin sesi, yaşadığı ana dönmeye yetmişti:
– Abla acıktım ben…
– Tamam ablam…
Oturduğu kanepeden kalktığında hala düşünceliydi, muhakkak babasına bir şey olmuştu, dahası evde küçük bir çocukla yapayalnızdı… Ya şimdi Nusayriler gelirse? O zaman ne yapacaktı..? Bu ihtimal bile yaprak gibi titremesine yetmişti…
Yıkanması için kirli sepetine attığı kıyafetleri geldi aklına. Ani bir karar verip acele kirli elbiselerini giydi. Tatmin olmamıştı, yüzüne pislik bulaştırmalıydı, bu düşününceyle bile midesi ağzına geliyordu, ama Osmanlı kızıydı ya, yapmalıydı…
– Muzaffer… Muzaffeeer…
Koşturmaktan terleyen Muzaffer mutfağa geldi…
– Hadi yemeğini ye ablam…
– Ben o yemeği yemem…
– Neden ablam?
– Çünkü pis kokuyor…
Sinirleri bozulmuştu. Mutfağı terk eden Muzafferin ardından sıtmaya tutulmuş gibi sarsıla sarsıla ağlarken, gümbür gümbür çalan kapının sesini işitti…
Koştura koştura dış kapının açıldığı salona gelerek seslendi:
– Kim o?
– Aç kapıyı arama yapacağız!..
– Açamam evde kimse yok…
– Sana aç dedim!..
Açmadı kapıyı İffet, ancak dışardakiler ısrarcıydı…
Kapıya silahın dipçiğiyle vurarak açmaya çalışıyorlardı. Bir süre sonra kapı çatırdamış açılmaya yüz tutmuştu. Korktuğu başına gelmişti işte, şimdi ne yapacaktı? Muzafferi unutmuş, hedefin kendisi olduğunu hissetmişti…
Altı kat binanın beşinci katında oturuyorlardı. Son katta kendilerine aitti, sadece iki oda vardı son katta… Bulunduğu salondan yukardaki odalara ve terasa bir iç merdivenle çıkılıyordu…
Son dakika içgüdüsüyle ne yapacağını bilemediği halde merdiven basamağına adım attığında, kapı dipçik darbelerine daha fazla dayanamamış kırılarak açılmıştı. Şimşek hızıyla basamakları tırmanırken iki Şebbiha da onu görmüş ve peşinden seğirtmişti…
Sınırları zorlayan bir kovalamaca vardı şimdi. Yavru ceylan, vahşi sırtlan sahnesi sergileniyordu sanki. Arkasındaki Şebbiha ile aralarında bir metrelik mesafe kalmıştı. Terasa çıktığında arkasından kapıyı çekmesi biraz zaman kazandırmıştı…
– Yaklaşmayın atlarımmm!..
– Aptal olma, sana bir şey yapmayacağız…
Terasın korkuluk duvarlarına oturmuş, ayaklarını aşağı sarkıtmıştı. En yakın Şebbiha ile aralarında hala bir metre vardı…
– Yaklaşmayın dedim…
Yakalarım düşüncesiyle onu dinlemeyen Şebbiha atılmış, İffetse "Allah” çığlığıyla kendini boşluğa bırakmıştı…
– Yakaladım seni…
İffeti tam bileğinden yakalamıştı Şebbiha, çırpındı kurtulmak için ama tüm çaba nafile…
Kuvvetli Şebbiha’nın parmaklarından incecik bileğini kurtaramamış aksine diğer bileğini de kaptırmıştı…
– Bırak beni ne olur…
– Bırakmam sen bize lazımsın…
Bu söz Şebbiha’nın niyetini ve hedefin kendisi olduğunu bir kez daha orta koymuştu…
Bir şeyler yapmalıydı…
– Aferin işte öyle yukarı çek kendini…
Barfiks çeker gibi kendini yukarı çekmiş, yüzü bileklerine kadar yetişmişti…
– Az daha gayret kurtulacaksın… Aclan yardım et…
Bu söz Aclan’ı harekete geçirmiş, arkadaşına yardım etmek için zoraki birkaç adım atmasına sebep olmuştu…
Aslında kasıtlı olarak geri duruyor, kazara bir keskin nişancının hedefi olmak istemiyordu. Hareketleri hala ağırdandı…
– Ahh Parmağımmm!..
İffet dişleriyle bileğinden kavrayan ellerden birinin şehadet parmağını ısırmış, koparırcasına dişlerini geçirmişti parmağa…
Şimdi Şebbiha iki elini de bırakmış, İffet dişleriyle tuttuğu parmakta kısa bir süre asılı kalmıştı. Kıkırdak yerinden kopan parmağı deri tutuyordu sadece…
An kadar kısa bu zaman içinde Şebbiha’nın göğü inleten çığlıkları sonuç vermedi…
Tükürdüğü parmak bir yanda kendi bir yanda boşlukta düşüşe geçerken, kopan parmağa nispet eder gibi şehadet parmağını kaldırıp işaret yaptı İffet…
Beton zemine çakılan beden tok bir ses çıkardı. Yerde sırtüstü yatan İffetin hala şehadet parmağı açıktı…
Kafasının olduğu yer kızıla boyanmış, gülümseyen dudaklarından kan yürümüştü beyaz tenine…
– Hadi gidelim artık…
– Parmağım koptu.. Parmağımmm Ahh!..
– Bırak şimdi sızlanmayı dostum… Canımızdan olmayalım birde…
Hızlıca terastan ayrılıp tekrar iç merdivenle aşağı kata indiler. Muzaffer ağlamaklı bakışlarla elindeki oyuncak tabancayı parmağı kopan Şebbiha’nın suratına fırlattı…
Canı yanan Şebbiha homurdanarak küfretti:
– Seni piç kurusu!..
Makinalıya davrandı, tetiğe asıldı, ancak silah patlamadı…
– Parmağım!..
Sağ elinin tetik çeken Parmağı yoktu artık…
Kahroldu, hırslandı, deliye döndü…
Muzafferin başına dipçikle vurup yere düşürdükten sonra zoraki orta parmağını kullanarak tetiğe asıldı…
Küçücük beden şimdi kurşun dolmuştu…
– Parmağımın bedeli olsun…
– Hadi gidelim… Acele et biraz…
– Böyle nasıl gidelim… Cellat Avvad bize etmediğini bırakmaz…
– Cellat’ın canı cehenneme… Uydururuz bir şey hadi yürü…
Hızlıca merdivenleri indiler. Sivil araçlarını park ettikleri yere doğru yürürken Aclan’ın gözleri sevinçle parladı…
– Şunlara bak gökte ararken yerde bulduk…
Biri çarşaflı diğeri pardösülü iki genç kız tedirgin ve hızlı adımlarla ilerliyordu…
– Götürelim bunları… Eli boş gitmekten iyidir Aclan…
İki Şebbiha birbiriyle bakışarak anlaştıktan sonra kararlı ve hızlı adımlarla iki genç kızın önüne geçti:
– Durun bakalım… Nereye gidiyorsunuz..?!
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Ürün hakkında henüz soru sorulmamış.
Güvenilir, ürünleri değerli ve kaliteli. 4-5 yıldır alışveriş yaptığım ve memnun kaldığım alışveriş sitesi. Güvenle herkese tavsiye ederim.
B... G... | 18/10/2024
Çok hızlı ve sağlam bir şekilde elime ulaştı.Çok teşekkürler
S... B... | 27/09/2024
Kitapları çok beğendim, kargo da çok özenli idi . Arkadaşım da sipariş verecek. Çok teşekkür ederim.
Canan Çatal | 26/09/2024
Çok İyi, sorun yok
fatih arı | 25/09/2024
sagolun
bilal kızılırmak | 08/08/2024
Aliveris icin tek adres kolayliklari sorunda sorunuz karsinda ulasabiliyorsunuz sorunsuz siparis verebiliyorsunuz
k... ö... | 01/08/2024
Kitap takipçileri harika...
H... Ö... | 27/07/2024
Güvenilir ve hızlı
Mustafa Varol | 12/07/2024
Güvenle alışveriş yapabilirsiniz
SEZGIN MEHMET | 14/01/2024
Böyle bir siteye gerçekten ihtiyaç var
Hayati Sevinir | 12/01/2024
Tavsiye Ürünler