İstanbul Hatırası, Ahmet Ümit
Kategori
Yayınevi
Barkod
9789752897458
Yazar
Piyasa Fiyatı
20.00
403,20 ₺
İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
Yaşadığın şehir özgür değilse, sen de özgür kalamazsın!..
“Artık gece başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyorum.
Çünkü İstanbul adına bir şey yaptım”
Yazar: Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 590
Boyut: 14 x 21 cm
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi: 2012
Kapak Türü: Karton Kapak
Kağıt Türü: İthal Kağıt
Dili: Türkçe
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
Yaşadığın şehir özgür değilse, sen de özgür kalamazsın!..
Byzantion'dan İstanbul'a uzanan heyecan yüklü, tarihsel bir serüven...
Yedi hükümdar, yedi kadim mekân, yedi gizemli olay ve yalın bir gerçek!
Ahmet Ümit'in beklenen romanı İstanbul Hatırası okurlarla buluştu.
Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit'in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor.
Kitabın bir başka önemli özelliği de İstanbul hakkında son derece detaylı bilgi içermesi. Kurgunun içine yerleştirilen bu bilgiler hem okumayı daha meraklı hale getiriyor hem de tarih aracılığıyla çok günümüzün dışındaki öykülerin de kurguya yerleşmesine imkan tanıyor. Böylece Ahmet ümit'in İstanbul Hatırası adlı romanı, başka başka dönemlerin öykülerinin eşliğinde, günümüz İstanbul'unun geniş bir panoramasını oluşturuyor. Tutucusundan modernine, eski İstanbullusundan yeni göç etmişine, milliyetçisinden gayrı Müslim'ine varana dek İstanbullu diye adlandırılabilecek herkes bu kitabın içinde kendi öyküleriyle birlikte İstanbul'un devasa çarklarının dişlilerini dile getiriyor. Binlerce yıllık tarihiyle İstanbul başrolü oluştururken romana girip çıkan her karakter de İstanbul'un nasıl İstanbul olduğunu aktarıyor.
“Edebiyat var olalı beri, polisiye roman en önemli edebi türlerden biridir. Önemlidir, çünkü suçu anlatmaktadır. Suç tıpkı insan DNA’sı gibi birçok bilgiyi içinde barındırır. İşlenen bir suçu inceleyerek yaşadığımız çağı, insanı ve toplumu anlatabilirsiniz.” (Ahmet Ümit)
www.kitaptakipcileri.com
Sarayburnu’nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset. Avuçlarında antik bir para…Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke…
Yedi Kurban
Yedi Hükümdar
Yedi Sikke
Yedi Kadim Mekan
Ve tek bir gerçek: “Bu şehrin gizemli tarihi”
&
Her kitabında farklı çevreleri ve anlatan Ahmet Ümit kimi zaman MİT elemanlarını, kimi zaman Moskova’da eğitim gören eski komünist parti üyelerini, kimi zaman arkeologlar ve bu bağlamda bir Hitit kent devletinin binlerce yıl önce yaşamış bir üst görevlisini, kimi zaman basın mensuplarını, kimi zaman Mevlana ve çevresini yada çoğu zaman İstanbul Emniyeti’nde görevli bir başkomiser ve yardımcılarını zihninizin en derin yerine yazılacak kadar etkili şekilde hayatınıza sokabilir.www.kitaptakipcileri.com
Ahmet Ümit’le ilgili yazılarımın hepsinde, üstünde durduğum bir husus var; üstad okuyucusuna değer veren bir yazardır diyorum. Edebiyatın, tarihin en etkileyicisini onun eserlerinde hissedebilirsiniz. Asla unutamayacağınız sarsılmaları onun satırlarında hissedebilirsiniz . Radikal gazetesinin kitap ekinde şöyle anlattılar üstadın son eserini:
“İstanbul Hatırası bir Başkomiser Nevzat öyküsü ve onun ağzından anlatılıyor. Başkomiser Nevzat’ı önce Agatha’nın Anahtarı ve Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı polisiye öykü kitaplarında tanımıştık, sonra da Kavim romanının kahramanı olarak karşımıza çıkmıştı. Kahramanımız iyi bir polistir, karısı ve kızını kendine dönük olarak tertiplenen bir bombalama olayında kaybetmiş, bütün çabasına karşın bu olayın suçlularını yakalayamamıştır. Bu büyük travmaya karşın yine mesleğini sürdürmüştür ancak “suçu önlemek için suçluyu yakalamanın, adaleti sağlamak için yasayı uygulamanın hiçbir işe yaramadığını karşılaştığı yüzlerce olayda birebir yaşayarak öğrenmiş”tir. Bundan dolayıdır ki “İnsan denen bu tuhaf yaratığı kötülükten uzak tutacak ne bir güç ne bir yasanın olmadığının” farkındadır.
Ancak İstanbul Hatırası’nda öykünün başkahramanı Başkomiser Nevzat değildir, bizzat İstanbul daha doğrusu Suriçi eski İstanbul’dur. Yazarımız Beyoğlu Rapsodisi adlı yapıtında Beyoğlu semtini öykünün kahramanlarından biri yapmıştı ama bu yapıtında durum farklıdır. Bu son yapıtında Suriçi İstanbul’u kahramanlardan biri değil öykünün asıl başkahramanıdır ve romanın edebi lezzeti de burada belirginleşir. Kitap İstanbul için bir mersiyedir; ilginç polisiye kurgu içinde gizemin çözülmesinden daha etkin olan öğe İstanbul’a yakılan ağıttır. Bu görkemli kentin bugünkü sahipleri olarak ona nasıl yabancı kaldığımız, vurdumduymazlığımız. Onu nasıl gerekli şekliyle değerlendiremediğimiz, ona nasıl ihanet ettiğimiz bir şamar gibi okuyucunun suratına vurulmaktadır. İstanbul’da yaşayıp İstanbul cahili olanlara açık bir isyandır.”
Bu açık isyanın ispatı olarak İstanbul Hatırası isimli eserin 546 sayfasından bir not :
www.kitaptakipcileri.com
“Cesetlerin yanına sikke koyduğumuzu biliyorsun değil mi ?” Duraksadı. “Sana tüyo falan vermek istediğimizden değil… Cinayetleri yazacak gazetecilere bu şehrin muhteşem tarihini hatırlatmak için. İstanbul’da yaşayan vefasızlar sürüsü, hiç değilse gazetedeki yazılanları yaşadıkların yerin tarihini öğrensinler diye…”
Bu sözleri kitapta dile getiren katil olsa da, aslında bu sözler Ahmet Ümit’in Kültür Başkenti (!) İstanbul’un sakinlerine isyanıdır. Zira romanın yayınlanmasından yakın bir süre sonra kitapta anlatılan yerlere ,Ahmet Ümit nezaretinde gerçekleştirilen İstanbul Turunda “o cinayetlerin hepsini ben işledim” diyerek bağıran yazar bunu demeye çalışmaktaydı.
“Artık gece başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyorum. Çünkü İstanbul adına bir şey yaptım” (Ahmet Ümit)
Bu kitabı okurken edebi tadın yanında neler öğreneceksiniz ?
Bütün büyük isimlerin aynı zamanda elleri kanlı insanlar olduğunu. Büyük Konstantin kendi elleriyle karısını öldürdüğünü, Fatih kendi kardeşlerinin ölümüne neden olmuş olduğunu, Hürrem Sultan’ın kışkırtması ile Kanuni en yakın dostu, eniştesi İbrahim Paşa’yı öldürdüğünü… Mesela Mimar Sinan Kılıç Ali Paşa Camii’ni yaparken orada Don Kişot’un yazarı Cervantes’in işçi olarak çalıştığını öğreneceksiniz. Fatih Sultan Mehmet, Fatih Camii’ni beğenmemiş ve camiyi yapan Mimar Atik Sinan’ın elinin uzun olduğunu, inşaattan çaldığını düşününce onun ellerini kestirmiş. Sonra da öldürtmüş. Hem çok acı olaylar hem de çok güzel bilgiler var.
www.kitaptakipcileri.com
“İstanbul Hatırası”nın basımının şehrin Avrupa Kültür Başkenti ilan edildiği 2010′a denk gelmesi tesadüf mü?
Biraz tesadüf; biraz da sıktım kendimi, yetiştirdim. Çünkü 2010′la ilgili hiçbir şey yapmadılar. 2010 bir fiyaskodur! Kitabı yazarken çok yoğun bir şekilde gezdim. Fatih Camii’ne, Süleymaniye’ye, Yavuz Selim’e giremiyorum, çünkü restorasyon devam ediyor. Bu nasıl 2010? Ayrıca 2010′a ihtiyacı da yok İstanbul’un. Biz Hititliyiz, Romalıyız… Ama ne oluyor, Türk ve Müslüman olmayan uygarlıkları saymıyoruz. Sana 200 odalık bir şato veriyorlar, diyorsun ki “Yalnız bir odasında kalırım”. Aptal mısın sen? (Milliyet-Ahmet Ümit)
Sayfa 504 Mimar Sinan ve Mihrümah Sultan’a Aşkı
Kimileri Mimar Sinan’ın içerde babasının (Kanuni Sultan Süleyman)yanında yatan Mihrümah Sultan’a aşık olduğunu söyler. Ama bir mimar parçasının sultan kızına gönül kaptırması olacak iş değilmiş. Zavallı mimar da aşkını kalbine gömmüş , içinde yanan bu gizli ateşi kimseye belli etmemeye çalışmış. Bu arada Kanuni Sultan Süleyman çok sevdiği kızını Rüstem Paşa adında biriyle evlendirmiş. Başına devlet kuşu konan adam, bir anda saltanatın önemli bir sadrazamı olup çıkıvermiş. Ama sadrazam olunca da işleri artmış tabii. O işlerin çokluğundan adamcağız karısına nasıl vakit ayırsın ? Hadi o vakit ayıramıyor, Mihrümah Sultanda kocasında kime dert yansın ? Çaresiz kalan Mihrümah Sultan kendini hayır işlerine adamış. Kimsesizlerin kimsesi olmaya çalışmış, yoksullara yardım etmiş, şehrin imarı için çaba harcamış. İşte içindeki aşkı dillendirme fırsatını o zaman yakalamış Mimar Sinan. Çünkü Mihrümah Sultan ondan bir camii yapmasını istemiş. Ve Sinan büyük maharetini göstererek, Üsküdar iskelesinin karşısındaki camiyi yapmış ama bu yetmemiş, ikinci bir cami daha istemiş Sultan. Bunun üzerine Sinan ikinci Mihrümah Sultan camiini Edirnekapı’ya yapmış. Ama bu iki camiinin Mihrümah Sultan’ın ismine gönderme yapan bir özelliği varmış. “Mihr” güneş demekmiş, “mah” ise ay , yani sultanın ismi güneş ve aymış. Sinan güneş’in battığı yere bir camii, ayın doğduğu yere bir başka camii yaparak sultana olan sevgisini en anlamlı biçimde dile getirmiş. Ve Mihrümah Sultan yılda bir kez, günbatımında Edirnekapı’daki caminin minaresinin arkasında güneş batarken Üsküdar’daki caminin minarelerinin arasından doğan ayı izlermiş….
Son sayfalar (559-560 ve kapaktan)
İstanbul’a bakıyorduk denizden… Doğanın yarattığı şiire… Günümüz insanının yarattığı garabete… Gökdelenlere bakıyorduk, şehrin kalbine çakılmış beton hançerler gibi hayasızca karşımızda dikilen… Köprülere bakıyorduk, denizin bileklerine bukağı gibi geçirilen… Boş alanlara bakıyorduk, her saat, her dakika, her an adım adım küçülen… Ormanlara bakıyorduk, ağaç ağaç, çalı çalı, çiçek çiçek talan edilen… İnsanlara bakıyorduk, fedakarlığını yitirmiş, sevincini yitirmiş, sevgisini yitirmiş, umudunu yitirmiş, onurunu yitirmiş… Kendini yitirmiş… Zavallı bir topluluk, başarıyı mutluluk zanneden…www.kitaptakipcileri.com
İstanbul’a bakıyorduk denizden… Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk… Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa… Elimizden alınan hayata bakıyorduk… Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına… Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize… Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize… Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk…
İstanbul’a bakıyorduk denizden. Kral Byzas’ın efsanevi ülkesine, Konstantin’in imparatorluk başkentine, II. Teodosius’un taştan bir gerdanlığı andıran surlarına, Jüstinyen’in benzersiz Ayasofya’sına, Fatih’in cihanı yönettiği Topkapı Sarayı’na, Kanuni’nin muhteşem Süleymaniye’sine… Hükümdarlara bakıyorduk, büyük komutanlara bakıyorduk, soylu vatandaşlara, kölelere, devşirmelere… Kadınlara bakıyorduk… Pulheriya’ya, Teodora’ya, Hürrem Sultan’a… Kahramanlığa bakıyorduk, korkaklığa, yaratıcılığa, yıkıcılığa, zekaya, aptallığa, şefkate, acımasızlığa… Bir şehrin görüntüsünde, bütün bir insanlığın serüvenine bakıyorduk denizden.
www.kitaptakipcileri.com
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Ürün hakkında henüz soru sorulmamış.
Güzel
E... Z... | 22/11/2024
Güvenilir, ürünleri değerli ve kaliteli. 4-5 yıldır alışveriş yaptığım ve memnun kaldığım alışveriş sitesi. Güvenle herkese tavsiye ederim.
B... G... | 18/10/2024
Çok hızlı ve sağlam bir şekilde elime ulaştı.Çok teşekkürler
S... B... | 27/09/2024
Kitapları çok beğendim, kargo da çok özenli idi . Arkadaşım da sipariş verecek. Çok teşekkür ederim.
Canan Çatal | 26/09/2024
Çok İyi, sorun yok
fatih arı | 25/09/2024
sagolun
bilal kızılırmak | 08/08/2024
Aliveris icin tek adres kolayliklari sorunda sorunuz karsinda ulasabiliyorsunuz sorunsuz siparis verebiliyorsunuz
k... ö... | 01/08/2024
Kitap takipçileri harika...
H... Ö... | 27/07/2024
Güvenilir ve hızlı
Mustafa Varol | 12/07/2024
Güvenle alışveriş yapabilirsiniz
SEZGIN MEHMET | 14/01/2024