
Kara Davud, Delaili Hayrat Şerhi, Süleyman Cezuli, Şamua Kağıt, Ciltli
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı.
Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Eksiksiz tüm övgüler; âlemlerin Rabbi olan, hakkı batıldan ayırt ettiren, kitabı indir en Allah'a, salat ve selam da o indir ilen Kur'an'ı bizzat yaşayarak kendi hayatında gösteren, sınır koyma yetkisi kendisine verilen O'nun Rasulüne, ehli beyte ve ashabına olsun. Amin
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi’llezi salla binefsihi alennebiyyi aleyhi ekmelüs salati vetteslimi. Ve ahberena bi salatil melaiketi aleyhi efdalüs salati vetteslimi ve emrel mü’minine minel insi vel cinni bis salate aleyhi vetteslimi. Vesselatü vesselamü ala seyyidina Muhammedillezı emrena bisselati aleyhi vetteslimi ve ala alihi ve ashabihillezine sallu aleyhi ve sellimu biesnafis salati vetteslimi.
Açıklama:
Hamdolsun o Allah’a ki kendisi Peygamberine salavat ve selamın en güzelini göndermiştir. Ve bize de meleklerin o Peygambere en faziletli salavat ve selamlarına götürdüklerini bildirmiştir. İnsanlara ve cinlerden mü’min olanlara o Peygambere salavat ve selam getirmeleri emredilmiştir. Peygamberimiz ve efendimiz Munammed (S.A.V.) e salavat ve selam olsun ki bizi salavat ve selam getirmeye buyurmuştur. Ve onun ev halkına (aline) , ashabına salavatın ve selamın türlü ve çeşidi olsun, siz de onlara salavat ve selam gitirin.
ŞERH-İ DELAİL-İ HAYRAT YAZARI MERHUM
Kara Davud Efendi
Faslı Şeyh Abdullah Mehemmed bin Süleymanil Cezuli Efendi tarafından yazılan ve bir dua kitabı olan DELAİL-İ HAYRAT’ı uzun uzun inceleyen ve onu şerheden Kara Davud Efendi, Osmanlı fütuhat devrinin fazıl kişilerinden biri idi. Kendisi İzmit’te doğduğu için İzmitiadını da almıştı. Mevlana Lutfi ve Müeyyedzade gibi, devrinin fazıl ve alim kimselerinden bilgi dağarcığını doldurmuştu.
Kitabın aslı olan Delailü’l - Hayrat ve Şevarikı’l - Envar’ı yazan ise Süleymani’l Cezuli oğullarındoan Fas’ta Cezul’d doğan Şeyh Ebu Abdullah Muhammed idi.
Şeyh Ebu Abdullah Muhammed, İmam Hasan (R. anh) Hazretlerinin pak soyundandı. Hicret-i Nebi’nin 870 inci yılı rebiülevvelinin on altıncı günü zehirlenerek ölmüştü. Fani dünyadan beka diyarına göç ettiği zaman 12.000 kadar müridi vardı.
Osmanlı devrinde, İslam aleminin neresinde olursa olsun, büyük kitaplar yazıldığı zaman mesafeler, yollar, kıt’alar ne kadar uzak olursa olsun, yakınlaşır, bu kitaplar hemen elden ele dolaşır, bütün Osmanlı İmparatorluğuna yayılır, İstanbul’a kadar gelir, İstanbul’u, Rumeli’yi aşar, elle yazılır, okunurdu.
Abdullah el Fasi’nin de Delailül Hayrat ve Şevarikıl Envar dua kitabı hemen Kanuni Sultan Süleyman’ın geniş topraklarına yayılmış, Hicri Onuncu yüzyıl, Miladi on altıncı yüzyıl ortasında bütün Türkiye’yi tutmuş, bu yazılı nüshalar rahleleri süslemiş, bazı dualar da hamaillere geçmişti. Bu İlerleme Devri’nde bilgi de çok ileri bir safhadaydı, bilginler de o derece çoktu. İbni Kemal gibi alimler Şeyhü’l – İslamlık’ta bulunuyor, Baki gibi şairler edebiyat sultanlığında hüküm sürüyor. Sinan gibi ebedi anıtlar yapıcıları yetiştiriyor, Kara Davud Efendinin Delaili Hayrat Şerhi de mü’minler arasında dilden dile dolaşıyordu.
Kara Davud Efendi, bu cana yakın Kara sıfatı ile halk arasında çok sevilmişti. (Hicri 948 - Miladi 1541) tarihinde Bursa’da gözlerini kapadı.
Meskenin pür nur ede. Amin (Hicri 948)
Mısraı onun ölümüne tarih düşürülmüştür. Bursa’da Yıldırım semti civarında yaptırdığı mescidin haziresine gömüldü. ŞERH-İ DELAİL-İ HAYRAT’ından başka KASİDE-İ NUNİYE ŞERHİ de vardır. Birinci ünlü kitabının eski harflerle ve taş baskısı ile çeşitli baskıları yapılmıştır.
Kara Davud Efendi, Türkiye Türklerine Viyana sınırlarına kadar tanıttığı Delail-i Hayrat’ın ulu müellifi Şeyh Abdullah Muhamed Cezuli hakkında kitabının ön sözünde ––tatlı efsanelerle karışık–– geniş bilgiler vermektedir. Şimdi sözü Kara Davud Efendi ye bırakıyor, eserini daha asırlar boyu okunmak üzere tertemiz bir Türkçeye aktararak din kardeşlerimize sunuyoruz.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Hicri, Ramazan 1390
Mehmed Figani
( M. F. G.)
HAZRET-İ ŞARİH KARA DAVUD EFENDİNİN
ÖNSÖZÜ
Hak Sübhanehu ve Teala insan nev’ini, her şeyden mükerrem ve akıl, anlayış, idrak, düşünce ve ilim, bilimle her şeyden üstün kıldı. Karada ve denizde, uzak yerlere gitmede kendisini ve yüklerini götürmeye binekler ihsanı ile onu yüceler yücesi etti. Türlü türlü güzel şeyler ve lezzetli nimetlerle nimetlendirdi. Bunlardaki sırrın ve hikmetin kendisini Tevhid, Birliğini tasdik olduğunu ve türlü ibadetlerle ona kulluk olduğunu:
"Ve ma halektül cine vel inse illa liya’büdün - Ben, insanları, cinleri, bana ancak ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56. Ayet)
Ayet-i kerimesiyle bildirdiler, ve ibadet sınıflarında dünya ve ahiret hazında ve azabında kurtuluşa ve iki dünyadaki saadete kavuşturmada Cenab-ı Resul-i Ekrem sallallahü Teala aleyhi ve selem Hazretlerine salat ve selam ibadetinin her şeyden üstün olduğunu:
"İnnellahe ve melaiketehü yüsallune alennebiyyi. Ya eyyühellezine amenu sallü aleyhi ve sellimu teslima –– Gerçekten Allah ve Melekler, Peygamberlere salat eder. Ey mü’minler, iman edenler! Siz de ona salavat getirin ve gönülden ona teslim olun, selam getirin.” (Ahzab Suresi, 56. Ayet)
Ayet-i kerimesiyle işaret buyurdular.
Bundan ötürü bütün ashab-ı kiram (Rıdvanüllahi Teala aleyhi ecmain) ve bilginler binginleri, yüce meşayih (Rahimehümullah) türlü türlü salavat ile Cenab-ı Resulullah (Aleyhissalatü vesselam) a intisap ettiler ve salavatı dillerine vird edindiler.
EBU ABDULLAH MUHAMMED CEZULİ HAZRETLERİ KİMDİR?
Lakin zamanının kutbu ve devrinin tek, eşsiz kişisi, ilimde, ibadette (takvada) benzersiz, zühd ü ahlakta öncü olan, kendisine uyulan, müberak künyesi Ebu Abdullah ve mübark adı Muhamed bin Abdurrahman bin Ebu Bekir bin Süleyman Cezuli olan Şeyh Hazretleri Habib, nesep sahibi bir zattı. İmam Hasan ‘Radiyallahu anh) Hazretlerinin pak nesillerinden tertemiz ırkından gelmiş, şerif, soylu, edib bir kişiydi.
Ebu Abdullah Muhammed Cezuli Hazretleri önce Cezul’de, sonra Senbal diyarında ilim ve salah ile ders okuturdu. Duaları makbüldü ve görünür kerametlerde bulunurdu.
Daha sonra Fas (1) diyarına göçtü. Orada da ders okutmak ve halkı irşad ile uğraştı. Ve el-Fasi lakabını aldı.
BİR KUYUBAŞI HİKAYESİ
Bir gün bir kuyubaşı vardı. Abdest almak istedi. Fakat kuyunun su çekecek kova ve başka aracı yoktu. Şaşırıp kalmış dururken ansızın bir kız yüksek yerden bakıp şeyhin şaşkınlığını gördü:
–– Sen kimsin? Diye sordu. Neye şaşırmış duruyorsun?
Şeyh de, genç kızın kova getireceğini ümit ederek kendi halini bildirdi. Kız da ona:
-Bütün halk sizi hayır ve keramet ile öğer, sena ederler. Siz ise bir suyu kuyudan çıkarmakta şaşkına dönmüşsünüz! Diyerek o yerden aşağı indi, geldi, kuyuya okuyup üfürdü. Allahü Teala’nın izni ile kuyunun içindeki su dışarı taştı, akmaya başladı. Şeyh de abdest aldı. Sonra kıza dönüp:
-Senin üzerine Allahü Zülcelali velikrama yemin ederim ki sen bu keramete hangi amel dolayısıyla nail oldun? Bana bildir! Diye yalvarıda bulundu. Kız da:
-Resulullah sallallahü aleyhi ve vesselam Hazretlerine salavat-ı şerife’yi çok getirip devamlı olarak onunla meşgul olmakla nail olup kavuşum! Diye cevap verdi.
Kimi meşayihin söylediğine göre Şeyh hazretleri kızın bu kerametinden şaşkına dönmüş, salavat-ı şerife’ye büyük bir ilgi göstermişti.
-Acaba hangi salavat-ı şerifeyi okusam? Diye düşünce ve endişelere dalmıştı. Hatta o gece bu düşünceyle uykusu da gelmemişti. Böyle düşünüp yatarken geceyi de ayın ondördü, bedir - ay aydınlatıyordu.
ŞEYH ABDULLAH EL – FASİ’NİN KARISININ HİKAYESİ
Gece yarısı olunca, karısının yataktan çıktığını, en güzel elbiselerini giyinip feracesini örtünerek evden ayrıldığını gördü. Şeyh hazretlerini bir hayret sardı:
-Acaba bu gece yarısı bizim hatun giyinip nereye gidiyor? Diye öfkelendi. O da döşekten kalktı. Karısının ardından dışarı çıktı.
Bir de ne görsün: Karısı deniz kıyısına doğru gidiyordu ve önünde bir aslan, ardında bir aslan ona gözcülük, nöbetçilik ediyordu. Şeyhi daha büyük bir şaşkınlık kapladı. Uzaktan uzağa gözetleyerek yine karısının ardına düşdü. Geri dönmeğe başladılar. Şeyh hazretleri de geri döndü. Karısından önce eve geldi. Döşeğe yattı, uyuyormuş gibi bir hal takındı. Karısı da geldi, soyundu, yine deminki esvabını giyinip döşeğe yattı. Şeyh hazretleri:
-Bu hatun acaba bu işi bu gece mi yaptın? Diye onu denemek istedi. Karısını üç gece gözetledi. Onun, her gece bu hal ile süslenip giyinerek deniz ortasında bir ıssız adaya gittiğini ve ibadet ve duasını ettikten sonra geri döndüğünü gördü. Üçüncü gecenin sabahı olunca karısına:
–Bu sırrı bana anlat! Dedi. Karısı da:
-Siz bu sırrı hemen, şimdi mi öğrendiniz? Ben çok yıldan beri bu ibadeti gelenek haline getirdim. Adetim bu oldu! Deniz kıyısına gider, suyun üstünde yürür, o ıssız adada ibadetimi ve dualarımı yapar. Yine geri dönerim! Dedi Şeyh de:
-Ya siz bu keramete hangi sebeple erdiniz? Dedi.
-Cenabı Resul-i Mücebbel ve Nebiyyil Mufaddel (Faziletli Nebi) Hazretlerine salavat-ı şerife’ye devamla ve onda sebat etmekle nail oldum! dedi.
Şeyh hazretleri bu haberi öğrenince:
-Devam buyurduğunuz hangi salavat-ı şerife’dir? Diye sordu. Karısı, durakladı. Hiçbir cevap vermedi, sustu. Şeyh hazretleri ısrar edince.
-Bu gece istihareye yatayım. İzin olursa cevap vereyim! Dedi.. Ertesi sabah olunca Şeyh hazretleri:
-Sana o salavat-ı şerife’yi açıkça bildirmeye izin yok! Dedi. Ama, türlü salavat-ı Şerifeleri bir yere topladı. İtibarlı kaynaklardan ve zamanında olan ulu şeyhlerden inceledi, şu üç yeri kendisine kaynak yaptı:
1-Cenab-ı Resulullah sallalahü aleyhi ve selem Hazretlerinin temiz dilleriyle öğrettikleri mübarek salavatı,
2-Ashab-ı Kiram (Rıdvanillahi alehi ecmain) Hazretlerinin getirdiği ve türlü saygı ve terkimi bildiren mübarek salavatı,
3-Ulemay-ı kiramın ve yüce meşayihin dillerinden düşürmedikleri mübarek salavatı topladı. Güzel, makbul bir kitap yazdı. Karısına okudu. Karısı da:
-Aradığın salavatı şerife bunların birkaç yerinde vardır. Bu kitabı okuyan Hüdanın rahmetine ermesine ve makbul olmasında hiç şüphe yoktur! Dedi.
Şeyh hazretleri de o kitaba DELAİL-İ HAYRAT ve ŞEVARİKI’L ENVARadını koydu.
Gerçekten adı, adı konulan şeye uygundur. Allahü Teala onun sa’yini öğsün ve günahlarını bağışlasın. Onu her kuluna verdiği rahmete eriştirsin. (Amin.)
Şeyh Abdullah Muhamme Cezuli Hazretleri sonra, Fas’tan kalktı, deniz kıyısındaki Esfa diyarına gitti. İlimle, amelle ve müridlerini terbiye ile uğraştı. Esfa’da 14 yıl kaldı. Sonra oradan da çıkıp ayrıldı. Koğal (Efugal) diyarına gitti. Oradan bu Delail-i Hayrat kitabını öğretip yaymaya başladı. Böylece yedi iklim, dört bucaktan yarının büyük bir insan kalabalığını topladı. Hatta kendisinden feyiz alıp irşada kudret kazananlardan 12.165 kadar müridi kendisinden sonra da halkı irşada devam etmişlerdir.
Şeyh hazretleri bu diyarda Hicret-i Nebiyyi Aleyhisselam’ın 870. Yılının rebiülevvelinin on altıncı günü sabah namazının ilk rekatında yahut ikinci rekatının ikinci secdesinde zehirlenerek, hastalanarak ukba diyarına göç ettiler.
<<İnna lillahi ve inna ileyhi raciun –– Biz Allahtan geldik ve yine ona dönüyoruz.>>
Hak Teala kabirlerini nurla doldursun ve ceza yeri olan ahrette şefaatlerini hepimize nasip etsin. (Amin)
Şeyh Hazretleri sonra o esfa diyarından kendisinin yaptırdığı cami-i şerifin içine, öğle namazından sonra gömüldü.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Ardan tam 77 yıl geçmişti. Hicri 940 yılında 1523 (Miladi) kafirler (Portekizliler) o diyarı mhasara ettiler. Halk kurtuluş ümitlerini kesince Şeyh hazretlerinin müridlerinin müridi:
-Biz şeyhimizin cesedini burada bırakmayız! Kemikleri olsun yanımızda İslam diyarına götürelim! Dediler. Mübarek kabrini açtılar. Şeyhin o mübarek vücudu asla bozulmamıştı. Kendisi gömüldüğü şekilde bulundu. Hatta kendisinin sevenlerden bazı kimseler alnına parmaklarıyla bastılar. O zaman kan dağılmakta parmak kalkınca kan yine hayatta olan, yaşayan insan gibi toplanmaktaydı. Orada hazır olan zengin, fakir bütün halk bunu gördüler. Sonra cesedi aldılar. Merakeş’e (1) götürdüler. Orada gömüp üzerine bir türbe yaptılar. Her yönden, her an gelen halk mübarek vücudunun kokusunu misk gibi kokluyor, mezarının çevresinde zikirde bulunuyor, evrad (ayet-i kerime ve dua) ve Delaili Hayrat oku yorlardı. Hala o mübarek türbelerinde o koku baki kalmış, eksilmemiştir. Bu da ziyaret edenler tarafından yakinen bilinmektedir.
Yazdığı Delail-i Hayrat ve Şevarikı’l-Envar kitabının mübarek faydaları çok olduğu küçük, büyük, zengin, fakir, has, avam herkes tarafından bilindiğinden birçok sahifelerini evrad, yani dua ve zikir edinmişlerdi. Her ne kadar mezhebimizin kurucusu İmam-ı Azam ve ulu kişi Ebu Hanife Hazretlerinin mezheb-i şeriflerinde evrad ve ezkar ve dualar okunduğu zaman manasını bilmek şart değilse de ancak okunuşu doğru ve yanlışlardan uzak olduğu zaman ecir ve sevaba ve mübarek faydalarına nail olunacağında şüphe yoktur. Fakat güzel ve latif manasını da düşünerek okunmasında sevabı da çok olur ve faydaları da tezce görünür. Bu da çok görülmüştür.
Bundan dolayı bu fakir, aciz, taksiratı çok, gücü az, alil ve gözsüz de o kitabı Türk dili’ne kısaltarak, şerh ederek, açıklayarak Resulullah (S.A.V.) e hizmet ve ona intisap murat etti. Ama bu hizmete ben aciz kulun gücü, yetkisi, liyakati olmayıp ancak Mevla’nın yardımı ve yücelerin yücesi Rabbimizin Tevfik ve hidayeti ile olmakla bu kitaba ( TEVFİK-İ MUVAFFIKIL HAYRAT LİNEYL-İL BEREKAT, Fİ HİDMET-İL SAADET ) denildi.
Okuyan İhvan-i Kiram (sevgili kardeşler), dostlarla saygıya layık ahbabın temiz yüreklerinden, arık gönüllerinden, şunu dilerim: Eğer hatasını görürlerse kelamiyle kazıyıp düzeltsinler. Hak ve doğruyu beyan ederek doğrusunu yazsınlar, eksik bulduklarını tamamlasınlar, büyük sevaba nail olsunlar. Şanı Yüce Allah da onlara yardım ihsan etsin. (Amin ya Muin)
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ’NDE SEYYİD MUHAMMED BİN SÜLEYMAN CEZULİ HAZRETLERİ
Memleketinde azçok tahsil gördükten sonra, Fas şehrine giderek Medreset’il - Şeffarin’e girmiştir. Medresede ikamet etmiş olduğu odayı hala ziyaretçilere gösterirler. Cezuli, kabilesine döner dönmez, yine Şimali Fas’a gitmeye mecbur ol ki, sebebi şu şekilde izah edilmektedir: İki kabile arasında geçen kanlı bir çarpışmadan sonra, kavga esnasında ölen bir adamın kendileri tarafından öldürülmediğini her iki kabile de iddaa etmişlerdir. İki taraf bu meseleyi öyle şiddetle münakaşa ediyorlardı ki, aralarında yeni bir çarpışma başlamak üzereydi. Bu sırada oraya gelen Cezuli, yeniden kan dökülmesini önlemek için, o adamı kendinin öldürdüğünü söyledi. Bu gibi hallerde katilin kabile hududunda dışarı atılması adet olduğu için, Cezuli’yi aralarından çıkardılar. O da Tanca’ya gitti. Ve oradan şarka geçerek, kah Mekke ve Medine’de, kah Kudüs’te 40 sene kaldı. Sonra yine Fas’a döndü. Astaki bu ikinci ikameti esnasındadır ki, Elkeveriyin Kütüphanesindeki kitapların yardımı ile birkaç kilometre güney batısında Titenfettar (bugünkü Tit) şehrinde ikamet eden Şerif Ebu Abdullah Muhammed B. Amgar’ın irşadı ile Şaziliye tarikatine girdi. Bunu müteakip, aşk-ı hakikiye ermek için 14 sene müddetle halvete çekildi. İnzivasından çıktıktan sonra yerleştiği Asfi (Safi) de kısa bir zamanda tarıkatının saliki o kadar çoğaldı ki mahallin valisi nihayet onu nefye mecbur oldu. Cezuli Asfi şehri üzerine Allah’ın gazabını davet etmiş ve bunu müteakip şehir 40 sene Hıristiyanların (Portekizliler) elinde kalmıştır. Hatta vali, bir gün Fatimi’lerden zuhur edeceği beklenilen Mehdi’nin bu adam olduğuna hükmederek, onu zehirletmiş ve şeyh Cezuli Ebugal şehrinde zilkade 869 tarihinde müsadif Çarşamba günü ibadetle meşgul iken vefat etmiştir. (25 Haziran - 24 Temmuz 1465; 7 Teyrin II. 1465: 2 Ağustos 1467 – 21 Temmuz 1468, 13 Eylül 1470).
Müridlerinden biri olup El Seyyaf namı ile maruf bulunan ve kendisini adeta bir peygamber saydıran Amr bin Süleyman el –Şeyzemi, Cezuli’nin intikamını almaya kalktı. Mürşidinin cesedini bir tabuta koyarak kıyam bayrağını açtı. Tam 20 sene mürşidinin cesedini yanında gezdirerek, Sus havalisini ateşe verdi ve kana boyadı. Cesedi her akşam El Ribat adını verdiği bir yere koyardı. Buranın etrafını muhafızlar sarar, içi zeytinyağı dolu bir fıçıya batırılmış insan gövdesi kalınlığında bir fitil sabaha kadar yanarak orayı tenvir ederdi. Amr Al- Seyyaf 890 (18 kanun II. 1485 – 6kanun II. 1486) senesinde öldürülmüştür. Bunun üzerine Cezuli’nin cesedi Haya diyarında Efgal ve Efugal adı ile tanınan bir yere gömüldü. 77 sene sonra, el - A’rec (Topal) lakabı ile maruf Sultan Ebu Abbas Ahmed’in Merakeş’e girdiği esnada siyasi bir maksada matuf olması muhtemel bir emir ile Cezuli’nin cesedi yanında medfun bulunan Sultanın babasının cesedi ile beraber, kabirlerinden çıkarılarak tabutlara konulmuş ve Merakeş’e nakledilerek orada bir türbeye defnedilmiştir.
Rivayete göre şeyhin cesedi mezarından çıkarıldığı vakit daha yeni ölmüş gibi imiş. Tasavvuftaki gayet vasi malumatından başka Cezuli fıkıhta da alim idi. Ve İbn El – Hacib’in Mudevvenne’si ile El-Muhtasar-il Fer’i’sini ezbere bilirdi.
Tasavvufa müteallik birçok kitaplardan ancak şunlar biliniyor: Delailil Hayrat ve Şevarikı’l - Envar fi Zikr el - Salat, Ale’en-nebi el-Muhtar (Peygamberi tebcil için yazılmıştır). Bu eser müteaddid tabılar ile Mısır (Kahire) de, İstanbul’da ve 1842 de PetersBurg’da neşrolunmuştur.
Cezuli, Şaziliyenin Cezuliye kolu denilen bir tarikat tesis etmiştir ki bunun salikleri gündüzleri 14.000 defa Besmele, 2 defa Delail-i hayrat ve geceleri de bir defa delail-i hayrat ile Kur’an’ın dörtte birini okumakla mükeleftirler…
KİTAPTAN BAŞLIKLAR
Şerh-i Delân-i Hayrat yazarı merhum Kara Davûd Efendi 7
Kara Davûd Efendinin Önsözü 9
Ebû Abdullah Muhammed Cezûlî Hazretleri kimdir? 10
Bir kuyubaşı hikâyesi 10
Şeyh Abdullah eî-Fasî’nin karısının hikâyesi 11
İslâm Ansiklopedisinde Seyyid Muhammed bin Süleyman Cezûlî Hazretleri 14
Besmele-i şerif bahsi 17
Besmele-i şerifin hassaları 17
Besmele-i şerife cinlerin gözüne perde indirir 19
Besmele-i şeriften Muhammed (S.A.V.) in ümmetine ikramı 19
Kara DavudDelâil-i Hayrat 21
Arş’m gövdesi üzerine yazılan bazı haberler 55
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) in mübarek isimleri 77
1 — Muhammedün (S.A.V.) 79
2 — Ahmedün (S.A.V.) 83
3 — Hâmidün (S.A.V.) 85
4 — Mahmûdün (S.A.V.) 85
5 — Ahyedü (S.A.V.) 86
6 — Vahidün (S.A.V.) 86
7 — Mâhin (S.A.V.) 87
8 — Hâşirün (S.A.V.) 87
9 — Akıbün (S.A.V.) 88
10 — Tâ Hâ (S.A.V.) 88
11 — Yâsîn (S.A.V.) 90
12 — Tâhirün (S.A.V.) 90
13 — Mutahharün (S.A.V.) 92
14 — Tayyibün (S.A.V.) 93
15 — Seyyidün (S.A.V.) 94
16 — Resûlün (S.A.V.) 98
17 — Nebiyyün (S.A.V.) 98
18 — Resûlür Rahmeti (S.A.V.) 99
19 — Kayyimün (S.A.V.) 100
20 — Câmi’ün (S.A.V.) 101
21 — Muktefin (S.A.V.) 101
22 — Mukaffl (S A.V.) 102
23 — Aesûlül Melâhim (S.A.V.) 103
24 — Resulür Rahati (S.A.V.) 104
25 — Kâmilün (S.A.V.) 104
26 — îklilün (S.A.V.) 105
27 — Müddessirün (S.A.V.) 105
28 — Müzzemmilün (S.A.V.) 106
29 — Abdullah! (S.A.V.) 107
30 — Habibullahi (S.A.V.) 109
31 — Safiyullah (S.A.V.) 109
32 — Neciyyullahi (S.A.V.) 111
33 — Kelimullahi (S.A.V.) 111
34 — Hâtemül Enbiyâi (S.A.V.) 111
35 — Hâtemür Rüsûli (S.A.V.) 111
36 — Muhyin (S.A.V.) 113
37 — Müncin veya Müneccin (S.A.V.) 115
38 — Müzekkirün (S.A.V.) 116
39 — Nâsirün (S.A.V.) 116
40 — Mansûrün (S.A.V.) 118
41 — Nebiyvür Rahmeti (S.A.V.) 119
42 — Nebiyyüt Tevbeti (S.A.V.) 120
43 — Harisün aleyküm (S.A.V.) 121
44 — Mâlûmün (S.A.V.) 122
45 — Şehirlin (S.A.V.) 122
46 — Şâhidün (S.A.V.) 123
47 — Şehîdün (S.A.V.) 124
48 — Meşhûdün (S.A.V.) 124
49 — Beşîrün (S.A.V.) 125
50 — Mübeşşirün (S.A.V.) 125
51 — Nezirün (S.A.V.) 126
52 — Münzirün (S.A.V.) 126
53 — Nûrün (S.A.V.) 126
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) in ruhanî doğuşu 127
Esmâ-yi Hüsnâ (Allahü Teâlânın yüce isimleri) 132
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) in cismânî doğumları 136
Hazret-i Âdem (A.S.) m yaradılışı 137
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) in doğuşu
54 — Siracün (S.A.V.) 184
55 — Misbâhün (S.A.V.) 185
56 — Hüden (S.A.V.) 185
57 — Mühdin (S.A.V.) 185
58 — Münirün (S.A.V.) 186
59 — Dâin (S.A.V.) 186
60 — Med’uvün (SA.V.) 187
61 — Mücîbün (S.A.V.) 188
62 — Mücâbün (S.A.V.) 189
63 — Hafiyyün (S.A.V.) 189
64 — Afüvvün (S.A.V.) 190
65 — Veliyyün (S.A.V.) 191
66 — Hakkun (S.A.V.) 192
67 — Kaviyyün (SA.V.) 192
68 — Emînün (SA.V.) 193
69 — Me’mûnün (S.A.V.) 194
70 — Kerîmün (S.A.V.) 194
71 — Mükerremün (S.A.V.) 195
72 — Mekînün (S.A.V.) 195
73 — Metînün (S.A.V.) 197
74 — Mübînün (S.A.V.) 197
75 — Müemmilün (S.A.V.) 198
76 — Vesûlün (S.A.V.) 199
77 — Zûkuvvetin (S.A.V.) 199
78 — Zûhürmetin (S.A.V.) 199
79 — Zûmekânetin (S.A.V.) 199
80 — Zûizzetin (S.A.V.) 200
81 — Zûfadlin (SA.V.) 200
82 — Mutâin (S.A.V.) 200
83 — Mutîün (SA.V.) 201
84 — Kademü Sıdkın (S.A.V.) 201
85 — Rahmeten (SA.V.) 202
86 — Büşrâ (S.A.V.) 203
87 — Gavsün (SA.V.) 204
88 — Gaysün (S.A.V.) 204
89 — Giyâsün (S.A.V.) 204
90 — Ni’metullahi (S.A.V.) 205
91 — Hediyetullah (S.A.V.) 206
92 — Urvetün Vüska (S.A.V.) 206
93 — Sırâtullahi (S.A.V.) 207
94 — Sırâtı Müstakim (S.A.V.) 207
95 — Zikrullahi (S.A.V.) 207
96 — Seyfullah (S.A.V.) 209
97 — Hizbullahi (S.A.V.) 209
98 — Ennecmüs Sâkıbü (S.A.V.) 210
99 — Mustafa (S.A.V.) 211
100 — Mücteben (SA.V.) 211
101 — Jünteka (S.A.V.) 212
102 — Ümmiyyün (S.A.V.) 212
103 — Muhtârün (S.A.V.) 214
104 — Ecîrün (S.A.V.) 215
105 — Cebbârün (S.A.V.) 215
106 — Ebûikasımi (S.A.V.) 216
107 — Ebûttâhir (S.A.V.) 216
108 — Ebûttâyyib (S.A.V.) 217
109 — Ebû İbrahime (S.A.V.) 217
110 — Müşeffa’ün (SA.V.) 217
111 — Şefî’ün (S.A.V.) 218
112 — Sâlihün (S A.V.) 218
113 — Muslihün (S.A.V.) 219
114 — Müheymin (S.A.V.) 219
115 — Sâdıkun (S.A.V.) 220
116 — Musaddekun (S.A.V.) 220
117 — Sıdkun (SA.V.) 221
118 — Seyyidül Mürselîne (S.A.V.) 221
119 — İmamül Müttakıyne (S.A.V.) 222
120 — Kaaidil Gurril Muhacceline (S.A.V.) 223
121 — Halilür Rahmani (S.A.V.) 225
122 — Berrün (S.A.V.) 226
123 — Meberrün (S.A.V.) 226
124 — Vecîhün (S.A.V.) 227
125 — Nasîhün (S.A.V.) 227
126 — Nâsihün (S.A.V.) 227
127 — Vekîlün (S.A.V.) 228
128 — Mütevekkillin (S.A.V.) 228
129 — Kefîlün (S.A.V.) 228
130 — Şefîkun (S.A.V.) 229
131 — Mukıymüs sünneti (S.A.V.) 229
132 — Mukaddesün (S.A.V.) 230'
133 — Ruhil Kudüsi (S.A.V.) 230
134 — Rûhil Hakkı (SA.V.) 231
135 — RûKU Kıstı (S.A.V.) 231
136 — Kâfin (S.A.V.) 231
137 — Müktefin (S.A.V.) 232
138 — Bâligün (S.A.V.) 232
139 — Mubelligün (S.A.V.) 232
140 — Şâfin (S.A.V.) 233
141 — Vâsılün (S.A.V.) 233
142 — Mevsûlin (S.A.V.) 234
143 — Sâbıkun (S.A.V.) 234
144 — Sâikun (S.A.V.) 235
145 —Hâdin (S.A.V.) 235
146 — Mühdin (S.A.V.) 235
147 — Mukaddemûn (S.A.V.) 236
148 — Azîzün (S.A.V.) 236
149 — Fâdılün (S.A.V.) 237
150 — Mufaddalün (S.A.V.) 237
151 — Fâtihün(S.A.V.) 238
152 — Miftâhün (S.A.V.) 238
153 — Miftâhür Rahmeti (S.A.V.) 238
154 — Miftâhül Cenneti (S.A.V.) 239
155 — AlemüMmâni (S.A.V.) 245
156 — Alemül Yakıyni (S.A.V.) 245
157 — Delilül Hayrâti (S.A.V.) 246
158 — Musahhihül Hasenâti (S.A.V.) 246
159 — Mukıylül Aserâti (S.A.V.) 246
160 — SafûhünAnizzellâti (S.A.V.) 247
161 — Sâhibuş Şefaati (S.A.V.) 247
162 — Sâhibül Makam (S.A.V.) 252
163 — Sâhibül Kademü (S.A.V.) 253
164 — Mahsûsun Bikizzi (S.A.V.) 253
165 — Mahsûsun Bilmecdi (S.A.V.) 254
166— Mahsûsun Bişşerefi (S.A.V.) 254
167 — Sâhibül Vesile (S.A.V.) 254
168 — Sâhibüs Seyfi (S.A.V.) 255
169 — Sâhibül Fazileti (S.A.V.) 257
170 — Sâhibül İzari (S.A.V.) 257
171 — Sâhibül Hücceti (S.A.V.) 258
172 — Sâhibüs Sultani (S.A.V.) 258
173 — Sâhibür Ridâi (S.A.V.) 259
174 — Sâhibüd Derecetir Refîati (S.A.V.) 259
175 — Sâhibüt Tâc (S.A.V.) 259
176 — Sâhibül Miğferi (S.A.V.) 260
177 — Sâhibül Livâ (S.A.V.) 260
178 — Sâhibül Mi’rac (S.A.V.) 261
Birinci göğe varış
Âdem Aleyhisselâm
Horoz suretindeki melek
İkinci kat gök
Üçüncü gök katı
Dördüncü gökte
Beşinci gökte
Altıncı gökte
Yedinci gökte
Sidretil Münteha
Dört Cennet ırmağı
Arş-ı Âzam
KARA DAVUD
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Hazretlerinin Cemalullah ni’meti ile ikram olunması
Hazret-i Muahmmed (S.A.V.) Hazretleri Allah'ın cemâlini görüyor
Mi’racdan dönüş ve cennetleri görüş
Tûba ağacı ve Kevser suyu
Kevser ırmağı
179 — Sâhibül Kadîbi (S.A.V.)
180 — Sâhibül Burak (S.A.V.)
181 — Sâhibül Hâte