Risalei Kudsiyye, İsmet Garibullah, Sadece Osmanlıca, Cep Boy Ciltli
Kategori
Yayınevi
Barkod
risalei kutsiyye cep boy sadece arapça
Yazar
161,28 ₺
Risale-i Kudsiyye, Mustafa İsmet Garibullah Efendi Hz. Ks. SADECE OSMANLICA, Cep Boy Ciltli
Kitapta Ayrıca: Arapça Olarak Nakşibendiyye Halidiyye Kolu Silsile-i Şerif, Esmaül Hüsna, Esmaün Nebi, Hizbul Bahir Duası İlaveli
"Elinizde bulunan bu eser, Mustafa İsmet Garîbullah Şeyh Efendi (Kuddise Sirrihu) Hazretlerinin sahasında eşi bulunmayan çok kıymetli ve veciz kitabının Orjinal Osmanlıca Baskısıdır."
Yazar: Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi Hz. (K.S)
Sayfa Sayısı: 228
Boyut: 10 x 14 cm
Basım Yeri: İstanbul
Kapak Türü: Sert Kapak Ciltli
Kağıt Türü: Şamua Kağıt
Dili: Osmanlıca ve Arapça
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
Silsile-i Şerifin 32. halkası olan Mustafa İsmet Garîbullah Şeyh Efendi (kuddise Sirrihu) Hazretleri, irşat vazifesine Edirne Sultan Camiinde başlamış sonra, İstanbul’a gelerek şimdi kendi ismi ile anılan Fatih-Çarşamba’daki dergâhında irşat vazifesine devam etmiş ve burada vefat edip, dergâhın bahçesine defnedilmiştir.
Üstadımız, 15. asrın müceddidi Mahmud Efendi (kuddise sirruhu) hazretleride, bu risale hakkında: " Mektubatın metni gibidir.” buyurmuşlardır.
İsmet Babamızın aynı zamanda Ali Haydar Efendi Hazretlerinin Tekkesi İsmailağa Camiinin alt tarafında patrikhanin karşısında bulunuyor.
Altın silsilenin 32. sırasında bulunan, Efendi Hazretlerimizin çok önem vererek ezberlediği ve her sohbetinin başında bir beytini okuduğu Risale-i Kudsiyye sahibi Mustafa İsmet Garibullah (Büyük şeyh) Efendi kimidir? Musta İsmet (kuddisesirrahu) aslen YANYA'lı (Balkan yarımadasında halen Yunanistan sınırları içerisinde bulunan bir şehir) olup doğumu:Hicri 1216, vefatı:Hicri 1289 dur. Yaşadığı devirde,Mevlana Halid-i Bağdadi (kuddisesirrahu)nun, Mekke-i Mükerreme'deki halifesi olan Abdullah'i Mekki(kuddisesirrahu) Hazretleri'nin, Ebu Kubeys dağı üzerindeki dergahında yetişmiş olup,Şeyh Efendinin vefatından sonra Anadoluya gelerek bir müddet Edirne'de Sultan Camii Şerifinde irşat görevine devam etmiş, Sonra İstanbul'da müritleri çoğalmış hatta Sultan Abdulmecid Han kendilerine intisab etmişlerdir.İstanbul'daki müridleri şeyh Efendi'nin İstanbul'a gelmesini çok arzu ettiklerinden buraya gelerek,önce Koca Mustafa Paşa tarafında, sonrada Fatih Çarşamba'da halen kabri şerifinin de bulunduğu ve kendi ismiyle anılan İsmet Efendi Dergahı'nı kurup hayatının sonuna kadar da orada hizmete devam etmişlerdir.
Bu kitap hakkında Ali Haydar Efendi Hazretleri:''Dünyada (insanların yazdığı kitaplar arasında) iki kitap vardır ki;itiraz kabul etmez.Biri Mesnevi,diğeri ise Risale-i Kudsiyyedir,lakin Risal-i Kudsiyye şeri ilimleri ihtiva etmesi yönünden daha ağırlıklıdır.''buyurmuştur.
Ayrıca bu manevi yolu Mekke-i Mükerreme'den getirdiği için ''Büyük Şeyh Efendi'' deyin buyurmuştur.
Üstadımızın arapça hocası, ulemadan, Oflu Hacı Dursun Efendi, Hazretleri de:''İsmet Efendi'nin Risale-i Kudsiyyesi,İmam-ı Rabbani'nin Mektubatının hulasası gibidir.''buyurmuştur.
Üstadımız Hacı Mahmud Efendi Hazretlerimiz de (kuddisesirrahu) da,bu risale hakkında ''Mektubatın metni gibidir'' buyurmuştur. Risalenin yazılmasının esrarını ve maksadını Mustafa İsmet Garibullah Efendi bize risalenin içinde açıklıyor:
Sene bin ikiyüz yetmiş bir idi,
Muharremden dahi gün on bir idi
Bu dur ğalib,o günlerden biri idi,(zannıma göre Muharremin 11 idi)
Gece idi gönülde dert bir idi,
Dediler gel aziz hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredelim
Zuhur etti o dem sırrımda bir nur (sır latifemde bir nur zuhur etti)
Görenler zannederdi nefhayi sur (görenler sur'a üfürüldü zannederdi)
Ki icmal üzere izhar eyle bir nur (bana gelen manevi heyet dediki:kısaca bir nur açıkla)
Dediler bazı aşık ola pir nur (Allah'ı seven aşıklar bu nurdan hisselensin)
Bu nurdan hisse al hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredilim
Dediler bir eser yaz aşıkane (bana gelen heyet:aşıklara bir eser yaz dediler)
Ola feyz-u muhabbet salikane (o kitap Allah yolcularına feyz-u muhabbet olsun)
Hem olsun yadigarın arifane (arif olanlarada yadigar olsun)
Okuyan derdi Hak ile boyana (okuanlar Allah derdi ile boyansın,içi dışı nur olsun)
Bu dert ile aziz hakka gidelim
Cemali ba-kemali syeredilim
Dediler Türki olsun hem lisanı (Manevi heyet:yazacağın eser türkçe olsun dediler)
Dahi bir vezn ile olsun beyanı (açıklaması ise bir vezn üzere olsun)
Dedim ben yanyavi kıldım fiğanı (o zaman ben Yanyalı'yım diye feryad ettim)
Çü bilmem şiir ile efsah lisanı (Çünkü benim lisanım fasih değil,şiir yazmasınıda bilmem)
Kabalıkla gerek Hakka gidelim (çok iyi yazmasanda,fasih lisan bilmesende olur)
Cemali ba-kemali seyredelim.
Murad ancak muradullah dediler (arzu edilen ancak Allah'ın murad ettiğidir)
Hatadan hıfz eder Allah, dediler (bunu Allah murad ettiği için O,seni hatadan korur dediler)
Didim bilmem dahi imla,dediler (ben yazı kurallarını bile bilmiyorum dedim)
Murad mana, değil elfaz dediler (murad edilen manadır,lafızlar değil dediler)
Zuhura tabii ol hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredilm
Kamu ihvanlara icmal bir huccet (bütün ihvanlara kısa bir delil)
Ola hem okuyana feyzu rahmet (bu kitabı okuyana feyz-u rahmet olsun)
Ola saliklere feyz-u muhabbet (Allah yolcularına feyz-muhabbet olsun)
Gide teşviş,bula teşvigu rahmet (vesveseler gitsin,okuyan teşvik ve rağbet bulsun)
Bu rahmetten oku Hakka gidelim
Cemali ba-kemali seyredlim.
İki cildi çıkan Şerhi Efendi Hazretlerimize ait -Risale-i Kudsiyye Şerhi- adlı eserin başında şu açıklamaya yer verilmiştir;
Bu kıymetli eser, içinde bulunduğu farsça ve arapça kelimelerin herkes tarafından anlaşılması mümkün olmayıp,ayrıca şiir vezninde olmasının getirdiği güzellik ve akıcılık, bir cihettede anlaşılmasının zorlaşmasına sebep olmaktadır.
Bazı yerlerin anlaşılması ise sadece lugat ilmine dayanmayıp,tevkifi(müellifin bizzat zamanımıza kadar gelen şeyh efendiler tarafından murad edilen mananın açıklanmasına bağlı olduğundan) bazı himmet sahibi kardeşlerimiz ,müellifin asrımızdaki tek varisi olan Mahmud Efendi Hazretlerimizin,mu'tad sohbetlerinin başında:
-''Şeriat kenzi Hak miftah tarikat''(Şeriat Allah'ın hazinesi,anahtarı ise tairkattır) diye söze başlayarak risaleden sırayla izah ettiği beyitleri dikkatlice not etmişler, sonra bu notlar biraraya geldiğinde iki cilt olacak kadar mevzu birikmiştir.
Ali Haydar Efendi'nin de,kendi risalesinin kenarına kaydettiği önemli notlar da bu izahlara eklenerek,ehli kimseler tarafından gözden geçirilmiş ve sonunda Efendi Hazretlerimizde okunarak tasdik ettirilmiştir.
Mevla Tealadan niyazımız, bu eseri bütün müslümanlara, özellikle manevi yolun saliklerine faydalı kılarak zevk alıp manevi perdelerden kurtulmalarına vesile yapmasıdır....
Risale-i Kutsiyye 1. Beyit ve Açıklama...
Sığındım Zat- Hakk’a gel gidelim
Hemen seyr-i ilallah gel edelim
Yüce dergahına yüzler sürelim
Garibiz, kimsemiz yoktur diyelim
Bu varlıkdan geçip Hakka gidelim
Aziz seyri İlallah gel edelim
Allah dostları bir işe: Eüzü, Besmele, Hamdele ve Salvele ile başlardı. Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirrahu) Hazretleri de böyle yapmıştır.
‘Sığındım Zat- Hakk’a gel gidelim’
Allah’u Teala Hazretlerinin zatına sığındım.
Sığınmak iki şekilde olur. Bir, maddi varlıklara sığınmak vardır. Mesela bir gurup çocuk oynarken içlerinden bir tanesi diğerlerini kızdırıp sonra, korkudan anne veya babasının yanına koşarsa, bu bir sığınmadır.
Birde manen sığınmak vardır, bu sığınma Allah’u Teala Hazretlerine olur.
‘Zat-ı Hakk’a sığındım’ demek: ‘Allah’u Teala Hazretlerine sığındım demektir.
Rabıtayla ilgili bir hatıra:
Mekke’de bir kardeşimize ders yaparken zuhurat oldu. Manada görüyorki, adamın birinin elinde bir çuval var, çuvalın içine cinleri hamsi gibi doldurmuş. Adam diyor ki:’Bu cinleri bütün insanlara musallat edeceğim.’
Kardeşimiz: ‘Bir şey yapamazsın’ diyor. Adam da çuvalı açıp cinleri dağıtıyor. Ders yapanın her tarafını cinler kuşatıyor. ‘Bir rabıta yaptım hepsi gitti’ diyor. Tarikat düşmanları rabıtayı hafife alıyorlar. Rabıta biiznillah cinleri defeder. Onun için kimse rabıtadan şüpheetmesin.
‘Hemen seyr-i ilallah gel edelim’
Seyr: Hareket etmek demektir. ‘Süluk’ ise, yola gitmek, ilerlemektir. İkisi de ilmin, bilginin ilerlemesidir. Maddenin (cesedin) hareketi değildir.
Tasavvufda seyr-i süluk, tarikat yoluna intisap ederek ( az yemek, az içmek, az uyuyup, az konuşmak gibi) riyazetle ve manevi vazifelerle meşgul olmak suretiyle, salikin (Allah yolcusunun) Mevla ile kendi arasındaki perdeleri aşmak için yaptığı bir hareket-i ilmiyeden ibarettir ki, dört türlü seyir (yürüyüş) vardır.
İmam-ı Rabbani Hazretleri 144. mektubunda bu seyirleri şöyle açıklıyor:
1- Seyri İlallah: Aşağı bilgilerden yüksek bilgilere ilerlemek, ilimde durmadan yükselmektir. Böylece mahlûklara ait her şey bilindikten sonra, Allah’u Teala’nın ilmine kadar varılır. Bu bilgiler başlayınca mahlûkata ait bilgilerin hepsi unutulur. Bu hale FENA denir.
2- Seyri Fillah: Allah’u Teala Hazretlerinin isimleri, sıfatları, şüun (şan) ve itibarları, takdisat ve tenzihatı mertebelerinde ilmin ilerlemesi demektir. Böylece ibare ile anlatılamayan, hiçbir alimin bilemediği, hiçbir idrak sahibinin anlayamadığı bir mertebeye varılır. Bu seyre de BEKA denir.
3- Seyri anillah: Bu da ilmin hareketidir. Yüksek bilgilerden aşğı bilgilere inilir. Böylece gerisin geri mahlukata dönülür. Bütün vücut mertebelerinin bilgilerinden inilir. Bu seyri yapan arif Allah ile (beraber doluğu halde) Allah’ı unuturmuş (gibi görünerek insanları irşadla uğraşır) Allah ile Allah2tan döner. İşte bu zat, hem bulup hem kaybeden, hem kavuşup hem ayrılan, hem yakın hem uzaktır.
4-Seyri Fil Eşya: Bundan sonra seyri fil eşya başlar. Bu seyirde ise birinci seyirde kaybolup giden, eşyanın bütün ilimleri yavaş yavaş ele geçer.
Seyri İlallah ve seyri Fillah, velayeti (veliliği) elde etmek içindir. Bu makam Fena ve Bekadan ibarettir.
Bahsedilen bu seyirler insandaki latifeler ile yapılır. Latifeler alem-i sagir (küçük alem) olan insanın parçalarıdır.
İnsan, ruh ve beden olmak üzere iki şeyden müteşekkildir.
Ruh: Alemi emirden
Beden: Alem-i halk’tandır (Arapça Hı harfi ile)
Alem-i emrin 5 letaifi vardır. Bunlar Kalp, Ruh, Sır, Hafi, Ahfa’dır. Allah’u Teala bunları ‘kün’ (ol) emriyle yaratmıştır. Bu latifelerin insan vücudunda bağlı kılındığı yerler şunlardır:
Kalp: Sol göğsün altında (Buradaki kalp bildiğimiz et parçası değildir)
Ruh: Sağ göğsün altında
Sır: Sol göğsün üstünde
Hafi: Sağ göğsün üstünde
Ahfa: Göğsün ortasında
Alem-i Halk’ta 5 latifeden ibarettir. Dördü anasır-ı Erbaa dediğimiz: Su, Hava, Topra, Ateştir. Beşincisi ise: Nefs-i Natıka’dır.
Bu latifelerin Alem- kebir büyük alem demektir. İnsandan başka olan her şeydir.
Bir salikin (tasavvuf yolcusunun) latifelerinin bu alemden başlayıp arşın fevkıne (üstüne) kadar yükselmesi olan seyr-i ilallah’tan maksat; masivanın (kul ile Mevla arasına giren düşüncelerin) yabancıların ve kulun Allaha olan yabancılığının ortadan kaldırılmasıdır.
Mevla Teala’nın fazlı keremiyle masiva, salikin nazarından tamamen kalkıp, Allahtan gayriyi görmekten bir nam ve nişan kalmayınca fenafillah tabir edilen manevi rütbe hasıl olmuş olur ve böylece seyr-i İlallah tamamlanır.
(Masiva: kul ile Mevla arasına giren düşünce, mal sevgisi, mülk sevgisi, kadın sevgisi, çoluk çocuk sevgisi, rütbe nişan sevgisi gibi bizim nefsani düşüncelerimiz. Bu düşünceler bizi kulluk yapmaktan alıkoyduğu gibi, bu ve benzeri düşünceleri kalbinden silemeyenler Mevla’ya ulaşamazlar.)
‘Yüce dergahına yüzler sürelim.’
Yüce kapısının eşiğine (Mevla’nın huzuruna) yüzler üsrelim.
Dergah: Kapı, eşik, tekke ve sğınılacak yer manalarına gelir. Nasıl yüz süreceğiz:
‘Garibiz kimsemiz yoktur diyelim.’
Diyelim ki, garibiz, kimsemiz yoktur.’
Biz garip değiliz, oğlumuz var, kızımız var derseniz, peki kabirde kiminiz var? Bizler kolay aldanıyoruz.
‘Bu varlıktan geçip Hakk’a gidelim’
Bu varlık (kendi varlığımız) dan geçip Hakk’a gidelim.
Kul, nefis ve şeytanla cihad ederek öyle bir makama gelir ki orada artık kendi vasıflarından hiçbir şey görünmez olur. Varlığını ahi unutur. Dünya ile ilgisi kesilir. Tamamen Mevla’ya yönelir. Fena Fillah olur. Bu, ölmeden ölmektir.
Bazen bir mürit geliyor: ‘Dersimi yapamıyorum’ diyor. Ben de ona diyorum ki: ‘Erzincan’In (depremi kastederek) Azerbaycan’ın, Bosna Hersek’in başına gelenler mi daha zor, yoksa senin tarikat dersinde tesbih çekmen mi daha zor?’
‘Onlar başına gelen daha zor’ diye cevap veriyor. Ben de ona: ‘O zaman ne kadar zorlanırsan zorlan, otur dersini yap’ diyorum.
‘Aziz seyri İlallah gel edelim’
Aziz kardeşim gel seyr-i İlallah edelim.
Mustafa İsmet Garibullah Efendi (Kuddise Sirrahu) Hazretleri bu mısrasında da kulları Seyr-i İlallah’a davet ediyor.
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Ürün hakkında henüz soru sorulmamış.
Güzel
E... Z... | 22/11/2024
Güvenilir, ürünleri değerli ve kaliteli. 4-5 yıldır alışveriş yaptığım ve memnun kaldığım alışveriş sitesi. Güvenle herkese tavsiye ederim.
B... G... | 18/10/2024
Çok hızlı ve sağlam bir şekilde elime ulaştı.Çok teşekkürler
S... B... | 27/09/2024
Kitapları çok beğendim, kargo da çok özenli idi . Arkadaşım da sipariş verecek. Çok teşekkür ederim.
Canan Çatal | 26/09/2024
Çok İyi, sorun yok
fatih arı | 25/09/2024
sagolun
bilal kızılırmak | 08/08/2024
Aliveris icin tek adres kolayliklari sorunda sorunuz karsinda ulasabiliyorsunuz sorunsuz siparis verebiliyorsunuz
k... ö... | 01/08/2024
Kitap takipçileri harika...
H... Ö... | 27/07/2024
Güvenilir ve hızlı
Mustafa Varol | 12/07/2024
Güvenle alışveriş yapabilirsiniz
SEZGIN MEHMET | 14/01/2024
Tavsiye Ürünler