Delaili Hayrat Şerhi, Kara Davud, Ebu Abdillah Muhammed B. Abdirrahman, Büyük Boy Ciltli
ÖNSÖZ
Sizlere sunduğumuz bu büyük eser, içinde salâvat-ı şerifelerin toplandığı DELÂİL-I HAYRAT ŞERHİ 'dir.
Bu şerhi yapan zat, KARA DAVUD İZMİTÎ 'dir.
DELÂİL-İ HAYRAT için yapılan başka şerhler varsa da, en muteberi ve itimada şayan olanı budur. Galiba, diğerlerinin pek çoğu matbu değildir.
Şerh eden zat, bu eserine şu ismi vermiştir: MUVAFFIK'ÜL-HAYRAT Lİ NEYL'İL-BEREKÂT Fİ HİZMETİ MENBAİS SAADAT.. (1)
Görüldüğü gibi, bu isim uzundur; ezberlenmesi ve söylenmesi güçtür. Herhalde bundan olacak ki, ilim ehli ve halk arasında bu eser, şerh eden zatın adı ile anılmış ve KARA DAVUD ismi ile meşhur olmuştur.
Bundan ötürü, esere biz de aynı ismi verdik.
Müellif merhum hakkında, şerh
eden zat, eserin başında bilgi vermiştir. Hem de, fıkralarla süslü tatlı
hikâyeleri ile, menkıbeleri ile..
Burada, özet olarak, şerhi yapan bu zat hakkında, derlediğimiz bilgileri sunalım.
Esas adının Muhammed olduğu söylenir. Ancak, halk arasında meşhur olan sevimli adı: KARA DAVUD olarak kalmıştır.
(1) Bu isim, Türkçe'de şu demeğe gelir: SAADET MENBAI RESULÜLLAH'A S.A. HİZMET EDEREK BEREKETLERE NAİL OLMAK YOLUNDA BAŞARIYA ULAŞTIRAN KİTAP.
İzmit'te doğduğu için, kendisine: İzmitî lakabı verilmiştir.
Osmanlı imparatroluğunun fütuhat devri olan Kanunî zamanında yaşamıştır. Mevlâna Lütfî ve Müeyyedzade başta olmak üzere, nice fazıl, kâmil zatlardan ilim irfan tahsil etmiştir. Böylece, kendisi de, o devrin fazıl, kâmil zatları arasında yer almıştır.
Doğum tarihi için, belli bir kayıt yoktur. Ancak, hicrî 948 (M. 1541) yılında vefat ettiği tesbit edilmiştir.
Hazretin bu vefat tarihi için, (Arap harfleri ile Türkçe Ebced hesabına göre) şöyle bir mısra ile tarih düşürülmüştür:
MESKENİN PÜRNUR EDE DAVUD EFENDİNİN VEDUD
Bu zat, Bursa'da vefat etmiştir.
Yıldırım semtinde yaptırdığı camide medfundur.
İlmine irfanına yakışır biçimde eserler vermiştir ki; başlıca eserleri şunlardır:
Şerh-i Delâil-i Hayrat. (Bu eser.)
Şerh-i Kaside-i Nuniye.
Haşiye-i Alet-tasavvurat.
Haşiye-i Alet-tasdikat.
Haşiye-i Şerh-i Metali'.
Haşiye-i Alâ Şerh-i Şemsiye.
Telhis-i Takrir-i Kavanin.
Haşiye-i Alet-tehzib.
Daha başka eserleri vardır. Bir de, akaid ve kelâm üzerine MALUMAT isminde bir mecmuası vardır ki, bunun bir nüshası Manastır kütüphanesinde mevcuttur.
Bunlardan başka, Bursa evkaf ve sicillatını kemali dikkatle zabt ve tahrir eylemiştir. (1)
* **
Sizlere sunduğumuz bu eserde, sadece salâvat-ı şerifelerin ve duaların manaları, şerhi ile yetinilmemiştir. İçerisine bir tarih hazinesi sızdırılmıştır.
İslâm tarihi, dünya tarihi, insanlık tarihi.
Eserin üstünlüğünü, faydalarını böyle bir iki satırla, birkaç sayfayla anlatmamız mümkün değildir. Bunu, okuyunca alnayacak ve çok çok istifade edeceksiniz.
(1) Osmanlı Müellifleri, Ulema Faslı. 399. sayfa. (Arap harfleri ile. yazılan nüshasından alınmıştır.)
MÜHİM BİR ESER DAHA- Veli ERTAN
(Konya Yüksek İslâm Enstitüsü Müdürlüğünden, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Dinî Psikoloji, Dinî Pedegoji Öğretim Üyeliğinden Emekli)
Memleketimizin ilim ve irfan alanında; üslubunun sadeliği ile tanınmış sayın Abdulkadir Akçiçek, hepimizce malum olduğu üzere Arapça'dan dilimize çevirdiği bir çok eserleri vardır.
Son senelerde oldukça hacimli büyük eserler neşretmektedir. Bunlar arasında dört ciltlik TABAKAT'ÜL- KÜBRA, MUHTAR'ÜL-EHADİS'İN-NEBEVİYE, tasavvufla ilgili İNSANI KÂMİL, vaaz ve nasihatlarla ilgili TENBİH'ÜL-GAFİLÎN namındaki beş mühim eseri çıkmıştır. DELÂİL-İ HAYRAT ŞERHİ KARA DAVUD ismindeki altıncı mühim eseri de okuyucuların istifadesine sunulmuştur.
Böylece, sayın Abdulkadir Akçiçek, irfan sahasına yeni bir eser daha katarak, okuyucularına büyük bir hizmette bulunmuştur.
DELÂİL-İ HAYRAT ŞERHİ KARA DAVUD, sayın mütercimin de kitabın önsözünde belirttiği gibi; mevzuu tamamı ile salâvat-ı şerife ve dualara inhisar etmektedir. Bu yönü ile, bu değerli eser, bir kaynak kitab mesabesindedir. Zira, kitabın sonuna konulan fihriste bakıldığı takdirde, eserin muhtevası hakkında ilk bakışta malumat edinmek mümkündür.
Eserin asıl metninin müellifi; zamanının kutbu, ilim ve takvadan, zühd ü salâhta emsalsiz, Ebu-Abdillah künyesi ile maruf Muhammed b. Abdirrahman Cezulî ye aittir. Bu zatın, hasep ve nesep bakımından Hazret-i Hasan'ın r.a. pâk soyundan geldiğini tarihler, kaydetmektedir. işte böyle bir neslin soyundan gelen allâmenin eserini şerh edenler çoktur. Bu şerhler arasında, KARA DAVUD efendinin şerhinin müstesna bir yeri vardır.
KARA DAVUD Kanunî Sultan Süleyman (1520 -1566) devrinde yaşamış mümtaz ve müstesna âlimlerden biridir.
Kamus'ül- Âlâm müellifi Şemseddin Sami'nin zikrettiğine göre muamelâta dair, kendi adı ile yad edilen kitabı ile şöhret bulmuş ve İslâm âleminde tanınmış bir zattır.
KAZA KİTABÜ ŞERHİ DELÂÎL-İL-HAYRAT olarak yazdığı bu eseri ile de neşir hayatına büyük bir hizmette bulunmuştur.
Her mütercimin bir tercüme üslubu ve metodu vardır. Bunun yanında bir de tertib ve tanzimi bahis konusudur. İşte bu elimize geçen kitapta bu hususları görmekteyiz.
Bu eseri sadeleştiren ve Arapça kısımlarını tercüme eden sayın Abdulkadir Akçiçek, şerhi yapılan Arapça metni olduğu gibi, kitabına derç etmiş ve bu Arapça metnin okunuş tarzını da yeni harflerle göstermiştir. Bunun alt kısmına da aynen tercümesini almıştır. Bu tercümenin şerhi diğer sayfalardadır.
Ayrıca, eser içinde geçen âyet-i celilelerin sûre ve âyet numaralarını da göstermiş, böylece, eser yeni bir kıymet kazanmıştır.
Eser, sekiz bölüm olup her bölüm belli günlerde okunacak salâvat-ı şerife ve dualarla doludur.
Bilhassa, bu eserde görülen yeniliklerden biri de, mevzulara göre bir indeksin konulmuş olmasıdır. Böylece, eserin ihtiva ettiği mevzuların neye ait olduğunu gayet güzel bir tarzda ve bir anda görmek mümkün olmuş ve okuyuculara bir kolaylık gösterilmiştir.
Zamanını çok iyi bir tarzda değerlendiren ve manalandıran sayın Abdulkadir Akçiçek bundan sonra da irfan hayatımıza daha bir çok eserler katacağına emin bulunmaktayım.
Bu eserin de, diğer eserleri gibi, okuyucularımız nezdinde iyi ve hayırlı olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ederim. Verimli çalışmalarını takdirle karşılarım.
Eserin kendi özelliği dışında, azamı şekilde istifade edeceğiniz şekilde sizlere sunmaya çalıştık. Şöyle ki:
Eserin dilini sadeleştirdik; imkân nisbetinde tekrardan ve zihni dağıtacak üsluptan ayırdık.
Esas metni bozmadık. Sayfalar halinde klişesini yeri geldikçe, koyduk.
Bu metin klişenin hemen sağma, Arapça okunuşunu yeni harflerle aldık.
Aynı sayfanın alt kısmına da, bu metnin artıksız eksiksiz, azamî ölçülerle metne sadık kalarak tercümesini aldık. Bu metin tercümenin şerhli manaları, eserin diğer kısımlarındadır. Bakıldığı zaman, kolay görülmesi için, bu metinleri siyah yazılarla yaptık. Geniş manasını arzu edenler, oraya bakabilirler.
Eserin içindeki mevzuların umumî olarak fihristi yapılmıştır. Bunun dışında; kelime, mevzu fihristi tek tek yapılmıştır.
Eserde âyet-i kerimelerin, sure numaraları ile âyet numaraları yazılmıştır. Gerektiği zaman, yerinde açılıp okunabilir.
* **
Bu yapılanları, bu büyük eserden azamî istifadeler sağlamanızı temin için yapmış bulunuyoruz. Ancak, bunların dışında şiddetle arzulanan bir mana var ki, o: Eserin manevî tesiridir. Bunu da Allah-ü Taâlâ ihlâs sahibi kullan için halk eder.
Allah'a ve Resulüne emanet olunuz. . ( kara davut kitap, delaili hayrat şerhi, oku, kitabı, online satın al, yayın, ucuz dini kitap, uygun fiyat, islami kitap satış, gonca kitabevi, İslam, onlıne satış, kitabyurdu.net, kara davut fiyatı, delalilül hayrat fiyatı 3 günde teslim, ucuz kitap, internetten satış, yazar, tercümesi, delailül hayrat kara davut, kara davud şerhi, çelik yayın, abdülkadir akçiçek, çelik yayınevi )
Abdulkadir AKÇİÇEK
7 Şaban 4395 - 15 Ağustos 1975 BOSTANCI - İSTANBUL
KARA DAVUD (Delâil-i Hayrat Şerhi)
Şerh Edenin Önsözü
Rahman Rahim Allah'ın adı ile... Allah'a hamd olsun.
Yüce Allah: Bizatihi, Resulüllah efendimize salât eyledi. Selâmın ve salâtın en tamı Resulüllah efendimize olsun.
Ayrıca, Allah-ü Taâlâ: Meleklerin ona, yani: Resulüllah efendimize salât okuduklarını da bize haber verdi. Salâtın ve selâmın en faziletlisi, Resulüllah efendimize olsun.
Bundan başka, Allah-ü Taâlâ, insan ve cin neslinden mümin olanlara: Resulüllah S.A. efendimize salât ü selâm getirmelerini emretti.
Bize emrettiği şekilde: Efendimiz Muhammed'e salât ve selâm olsun. Keza: Ona salât ve selâmın her çeşidini yapan âline ve ashabına da olsun.
Sonra..
Sübhan olan Yüce Allah, insan nev'ini cümleden mükerrem; akıl, fehimi, idrâk, anlayış ve ilim ile cümleden müfahham (saygı gören); karada, denizde, uzak yerlere gitmede, kendini ve yüklerini götürmek için binek ihsanı ile muazzam kılıp temiz ve pâk şeylerin in'amı ile nimete erdirmesinin sırrı ve hikmeti: Zatını tevhid ve ona çeşitli ibadetle kulluk olduğunu:
—«Ben, cinleri de; insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.» (51/56)
Mealine gelen âyet-i kerimesi ile anlattı.
İbadet çeşitleri arasında; dünyanın ve âhiretin beliyye ve azabından kurtulmaya, iki cihanda saadete ermeğe Resul-ü Ekrem'e S.A. salât ve selâm ibadetinin cümleden tam olduğuna dair:
—«Şüphesiz, Allah ve melekleri o Peygambere çok salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin; tam bir teslimiyetle selâm verin.» (33/56)
Mealine gelen âyet-i kerime ile işaret buyurduklarından ötürü; bütün ashab-ı kiram (Allah onların cümlesinden razı olsun), namlı ilim sahipleri, büyük meşayih (Allah onlara rahmet eylesin), türlü türlü salât ile Resulüllah'a S.A. intisap edip salâvatı vird edindiler.
Müellif Merhum Ebu Abdillah
Şimdi, müellif merhumu anlatalım.
Zamanının kutbu, vaktinin eşsiz ferdi, ilim ve takvada yekta, zühd ve salâhta kendisine uyulan bir kimse idi.
Bu zatın, kısaca şerefli künyesi şudur: EBU ABDİLLAH.
îsm-i şerifi şudur: Muhammed b. Abdirrahman b. Ebi Bekir
b.
Süleyman Cezuli..
Hasep nesep
sahibi olup, Hz. Hasan'ın r.a. pâk soyundandır. Onun pâk ırkından gelmiş olup,
şerif, asîl, zeki, edip bir zattır.
Zikri geçen müellif Şeyh Hazretleri, önceleri Cezul'da, sonraları Semlâl'da ilim, iyi hal sahibi, tedrise devam eden, duası makbul bir zat olup, kerameti zahir idi.
Bundan sonra, Fas diyarına göç etti. Orada da tedris yapıp, kulların irşadı ile meşgul oldu.
* **
Bir gün, şöyle bir hadise oldu:
Şeyh Hazretleri bir kuyu başına vardı. Orada abdest almak istiyordu. Kuyunun su çekecek âleti olmadığından, ne yapacağım bilemedi; durdu,
Bu sırada, bir kız, yüksekçe bir yerden, Şeyh'in bu şaşkm halini gördükte; ona hitab ederek şöyle sordu:
— Sen kimsin?. Neden öyle şaşıp kaldın?.
Şeyh, kova getireceği ümidi ile kendisini kıza tanıttı ve halini bildirdi. Kız, onun bu halini şöyle cevaplandırdı :
—
İnsanlar, sizi hayır ve kerametle överler. Sana gelince: Ku
yudan bir su çıkarmaktan aciz kaldın; şaşırdın.
Böyle dedikten sonra; gelip kuyuya üfürdü. Allah'ın izni ile, kuyunun içinden su dışarı taşıp akmaya başladı. Şeyh abdest aldıktan sonra, kıza sordu:
— Celâl ve ikram sahibi Allah adına sana and içiriyorum; sen bu keramete hangi amel sebebi ile nail oldun?. Bana haber ver.
Kız, cevabında şöyle diyerek durumunu anlatıp haber verdi:
— Cenab-ı Resulüllah S.A. hazretlerine, salâvat-ı şerifeyi çok getirip ve bu getirdiğim salâvat-ı şerifeye devamla nail oldum.
Bazı meşayihten şöyle anlatılmıştır:
Adı geçen Şeyh, bu kızın kerametinden hayrete düştü. Salâvat-ı şerifeye tam rağbet gösterdi ve:
Acaba hangi salâvat-ı şerif eye devam etsem?.
Diye düşünüp endişeye daldı. Hattâ o gece, bu düşünce sebebi ile, uykusu gelmedi.
O gece, mehtaplı bir gece idi. Öyle düşünüp yatarken, hanımı yatağından kalktı; en güzel elbisesini giydi. Örtüsünü örttü; evden dışarı çıktı.
Bunu gören Şeyh'i kıskançlık tuttu:
— Acaba, bu vakitte nereye gidiyor?.
Diye, içinden söylendi. Öfke ile kalktı; ardından dışarı çılanca gördü ki: Deniz sahiline doğru ilerliyor, önünde bir arslan, ardında bir arslan; ona gece bekçiliği ediyor.
Şeyh'in hayreti arttı. Uzaktan gözeterek, peşine düştü. Hatunun, deniz kenarına gittiğini gördü.
O denizin ortasında; ıssız, küçük bir ada vardı. Arslanlar, denizin kenarına yattılar. Hatun da, su üstünden yürüyerek o adaya çıktı. Sonra, abdest aldı; teheccüd namazına durdu.
Âlemlerin Rabbı Hazretlerine ibadetini, tazarru ve niyazını tamamladıktan sonra, yine su üzerinden yürüyerek kenara geldi. Arslanlar da kalktı; önceki gibi, biri- önde; biri ardında yürümeye başladı.
Şeyh, durumu gördükten sonra; ondan önce eve gelip yatağına yattı. Uyku sureti gösterdi.
Hatunu da geldi; önceki elbisesini giydi, yattı.
— Bu hatun, bunu her gece mi yapıyor?.
Diye düşündü; üç gece, onu gözetledi. Gördü ki: Her gece bu minval üzere, adı geçen adaya gidiyor; ibadetini, tazarruunu yapıp dönüyor.
Üçüncü gecenin sabahı oldukta; bu sırrı hatununa sual etti. Hatunu şöyle dedi:
— Siz, bu işe şimdi mi vâkıf oldunuz?. Çok senelerdir ki, bu benim âdetimdir.
Bunun üzerine Şeyh sordu:
— Acaba, siz bu keramete ne sebeple vâsıl oldunuz?.
Hatunu anlattı:
—- İkrama nail olan, faziletli kılman Resul ü Nebi Hazretlerine salâvat-ı şerife okumayı hiç bırakmadan devam edip durduğumdan nail oldum. Salâvatların en tamı ve en kemallisi onun üzerine olsun.
Şeyh:
— Devam ettiğiniz bu salâvat-ı şerife hangisidir?.
Diye sorunca, kadın durdu; cevap vermedi. Şeyh, ısrarla üzerinde durup sorunca, şöyle dedi:
— Bu gece istihare edeyim.; izin olursa cevap vereyim.
Sabah oldu; hatun şöyle dedi:
Açıkça söyleyeyim, haber vermeğe izin yoktur. Ancak, salâvat-ı şerif eleri topla; onların içinde varsa:
Vardır;
Diye haber veririm.
Bunun üzerine Şeyh, işe girişti. Muteber kitaplardan, asrında yaşayan büyük meşayihten aldığı Cenab-ı Resulüllah'ın S.A. pâk dilleri ile talim buyurduğu salâvat-ı şerifeleri; ashab-ı kiramın r.a. tazim ve tekrimi ile birleştirip okuduğu salâvat-ı şerif eleri; ulema-i kiramın, meşayih-i izamın vird olarak seçtikleri salâvat-ı şerif eleri topladı. Böylece, güzel bir kitap telif etti. Telif ettiği bu kitabı hatununa okunduğu zaman:
- İçinde birkaç yerde vardır. Diye anlattıktan sonra, şöyle dedi:
-Bu kitabı okumaya devam edenin, Allah'ın rahmetine vâsıl, Yüce Hazretin makbulü olacağına şüphe yoktur.
Şeyh, bu kitabın ismine:
— DELAİL'ÜL - HAYRAT VE ŞEVARIK'UL – ENVAR
Dedi. Şu demeğe gelir:
— HAYIRLARA DELİLLER VE PARLAYAN NURLAR..
Bu isim, gerçekten verildiği esere uygundur. Hak Taâlâ, bu zatın çalışmasını şükrana lâyık, makbul; günahkarını bağışlanmış; kendisini umumî rahmetine vâsıl eylesin. Amin!.
Sonra..
ŞEYH (1) Fas'tan çıkıp deniz sahilindeki Esfa diyarına gitti. İlim, amel ve müridlerin terbiyesi ile meşgul oldu. Orada, on dört sene ikamet etti. Bundan sonra, çıkıp Fuğal diyarına gitti. Orada dahi, bu: DELAİLÜL - HAYRAT kitabının talim ve neşre başlayınca; .yakın ve uzak bölgelerden, çevresine çok insan toplandı.
Şöyleki: Kendisinden feyz alarak kemale eren ve irşada kadir olanlardan 12.165 (on iki bin yüz altmış beş) kadar müridi; kendilinden sonra, halkı irşada devam etti.
Ve.. kendisi, o diyarda: Hicrî tarihe göre; 16 rebiülevvel 870 (M. 1465) günü sabah namazının ilk rikâtının, yahut ikinci rikâtının ikinci secdesinde ebedî âleme teşrif ettiler. Vefat sebebi: Zehirlenme idi.
Biz, Allah içiniz; ona döneceğiz; Allah o zata rahmet eylesin. Kabrini nurla doldursun. Âhiret âleminde, şefaatlerini bize nasib eylesin. Âmin!.
O diyarda, yaptırdığı cami-i şerifin içine, öğle namazından sonra defnolundu.
(1) ŞEYH: Burada şerhi yapılan, DELÂİL'ÜL - HAYRAT müellifidir. Bu Şerh de, kısaca adı öyle geçecektir.
Aradan, yetmiş yedi sene geçtikten sonra; o diyarı küf far muhasara etti Oranın ahalisi, ümidini kesti. Bunun üzerine, Şeyh'in müridlerinin müridi olan bir zat:
— Biz, şeyhimizin cesedini burada bırakamayız. Kemiklerini olsun; beraberimizde İslâm diyarına götürürüz. Diyerek, kabri açtı.
Niyetleri, onu alıp Marakeş'e götürmekti. Cesedi çıkarıp bakınca gördüler ki: Vücud-u şeriflerine hiç bir değişme gelmemiş; nasıl defnolunmuş ise, öyle duruyor. Koydukları gibi buldular.
Hatta sevenlerden biri: Alnına parmağı ile basınca, kan dağıldı; kaldırınca yine toplandı. Hayattaki insan gibi oldu. Orada bulunan avam ve havas tabakasından herkes bunu gördü.
Oradan getirip Marakeş diyarına defnettiler. Üzerine de bina (türbe) yaptılar.
Yakın ve uzak yerlerden, her zaman insanlar gelip vücud-u şerifinin rayihasını misk rayihası gibi alarak, çevresinde oturur; evrad okurlar. Şu anda dahi, o güzel koku: Türbe-i şerif elerinde mevcud ve bakidir; ki bu, ziyaret edenlerce malum bir durumdur.
Şerhi yapılacak olan, bu: DELAİL'ÜL - HAYRAT, kitabının çok üstün faydaları olduğundan; bu faydaları da, avam ve havas bildiği için pek çok kimseler vird edinmişlerdir.
Gerçi, mezhebimizin sahibi: İmam-ı Azam Hümam-ı Akdem Ebu Hanife Numan b. Sabit Kûfî Hazretlerinin mezheb-i şeriflerinde; virdler, zikirler ve dualar okunduğu zaman, manalarını bilmek şart olmayıp, ancak lafzı doğru, yanlış okumaktan yana temiz olursa, ecre ve sevaba, okunanların üstün faydalarına nail olmakta şüphe yoktur.
Ne var ki: Okunanların latif manalarını düşünerek okunmasında ecir ziyade olup, faydalarının tez görüleceği belli ve açıktır.
* **
Yukarıda anlatılan sebepten ötürü: Bu kusur dolu âciz fakir, yeteneği kıt, alil darir (1) dahi; adı geçen kitabı, Türk dili ile kısaca şerh ederek Resulüllah S.A. efendimize bağlılık ve ona hizmeti murad eyledi.
Lâkin, bu hizmete; bu âciz kulun liyakati olmayıp ancak Mevlâ'nın yardım ve inayeti, o Yüceler Yücesi Rabbın başarı ihsanı ve hidayeti nasib olmasından ötürü oldu ve şu isim verildi: MUVAFFIK'-UL- HAYRAT Lİ NEYL'lL - BEREKÂT Fİ HİZMETİ MENBAÎS - SAADAT.. (2)
Şerhi yapan zat, tavazu kabilinden kendini böyle vasfediyor; küçük göstermek istiyor. Halbuki büyük bir zattır.
Bu ismin mânası
sudur: SAADET MENBAI RESULÜLLAH'A S.A. HİZMET EDEREK
BEREKETLERE NAİL OLMAK YOLUNDA BAŞARIYA ULAŞTIRAN KİTAP.
Bunu oku yan kerem sahibi, hürmete lâyık, temiz kalbli kardeşlerden rica olunur: Hatasına vâkıf olurlarsa., silip düzelteler. Böylece- Hakkı ve doğruyu beyan edip eseri kuvvetlendirmiş olurlar. Buldukları noksanı tam yaptıkları için de, bol ecre nail olurlar. Cenab-ı Hak cümleye başarı ihsan eyleye..
Amin! Ya Muin!.