Esbabı Nuzul, Fatihadan Nasa Kuran Ayetlerinin İniş Sebepleri, Prof. Dr. Bedreddin Çetiner, 2 Cilt
Kur'an ve Tefsiri ile meşgul olanların bilgisinden müstağni olamıyacakları bilgilerin başında elbette esbâb-ı nüzulbilgisi gelir. Nedir esbâb-ı nüzul? Esbâb-ı nüzul, Kur'an âyetlerinin iniş sürecindeki iniş ortamıdır. Kur'an âyetlerinin inmesi şartlarının Hâlik-ı Tealâ tarafından özel olarak hazırlanmasıdır. Kur'an âyetlerinin içerdiği hükümlerin muhataplar tarafından daha kolay ve doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlıyacak mizansenlerdir. Aslına bakılacak olursa Allah Rasûlü ve çevresindekilerin hayatlarının Kur'an ve getirdiği şeriatı ilgilendiren ayrıntılarıdır ki mükemmellik işte bu ayrıntılardadır.
Dolayısıyla Kur'an'ı anlamak isteyenlerin öncelikle bu ayrıntıları çok iyi
bilmeleri lâzımdır ki işte bu bilgi Kur'an ve Tefsir ilimleri arasında
Esbâb-ı nüzul ilminin konusunu oluşturmaktadır.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Türkçede ve diğer dillerde bu bilgileri maalesef toplu olarak
ve kıyaslama, karşılaştırma, değerlendirme imkânı verecek şekilde bir arada
bulmak pek mümkün değildi. Esbab-ı nüzule dair bilgiler hadis
mecmualarında, siyer kitaplarında ve tefsirlerde
dağınık vaziyette idi. Eserlerinde bu bilgileri derleyen, dağınık da olsa
bunlara eserlerinde yer veren âlimlerimize Allah rahmet eylesin.
İşte bu dağınıklık bu eserin meydana getirilmesi çalışmalarında başlıca etken
olmuş ve bilgileri toplu olarak bir arada bulmak isteyenlere küçük de olsa bir
hizmet sunma arzusu ile bu eser meydana getirilmiştir. Eser bu babda bir
ihtiyacı giderir ve okuyuculardan rağbet görür de bir müslüman Kur'an'ı
anlamada bu eserden istifade ederse kendimizi Kur'an'a hizmet etmişlerin
duyacakları o sonsuz huzurla mutlu sayacağız.
Bu
çalışmamızın mükemmel olduğunu iddia edecek değiliz. Her beşerî iş gibi elbette
bunun da eksikleri ve hataları olacaktır. Muhterem okuyuculardan,
rastlayacakları hataları veya bulacakları eksikleri bize bildirmeleri en samimi
dileğimizdir.
Bu eserin neşrini üstlenen Çağrı Yayınevi sahibi Şaban Kurt dostumuza ve Yayınevi
çalışanlarına teşekkürle önsözü noktalamak istiyorum.
Gayret bizden, tevfîk Allah'tandır.
Prof. Dr. Bedreddin Çetiner
GİRİŞ
Sebebu'n-nüzûl ( çoğulu: Esbâbu'n-nüzûl ),
"Sebeb" ve "Nüzul"
kelimelerinden oluşan bir isim tamlamasıdır. Sebeb kelimesi
Arapça'da kullanıldığı anlamda aynen Türkçede de
kullanılmaktadır. Nüzul ise "inme, iniş, inmek"
anlamlarına gelmektedir. Buna göre terkibin anlamı "İniş sebebi,
inme sebebi" demek olur. Bu terkib ile Tefsir ve
Kur'ân ilimlerinde Kur'ân âyet veya sûrelerinin Allah katından veya Levh-i
mahfûz'dan Hz. Peygamber (sav)'e iniş sebeb veya sebepleri
kastedilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında, tefsirinde ve ayetlerinden ihtiyaç duyulan
hükümlerin çıkarılmasında onların iniş sebeplerini bilmenin faydası ve rolü
hemen her alim tarafından müsellem bir kaziyye olmuştur. Ayetlerden
çıkarılacak hükümlerin genelliğinin nüzul sebepleri ile
sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı her ne kadar usulcüler arasında
ihtilaflı ise de en azından hikmetu't-teşri'in onlarla bilinebilmesi de
küçümsenecek bir fayda değildir. Hele ve hele insanoğlunun hemen her konuyu
aklına danıştığı, herhangi bir konunun doğru ve yanlışlığına genellikle onu
akıl ölçülerine vurarak karar verdiği düşünülürse teşriin hikmetini, buna bağlı
olarak da makasıdu'ş-şeria'yı bilmenin faydası ve önemi
elbette küçümsenemez.
Kur'ân-ı Kerim'in her âyetinin mutlaka bir sebebe dayalı olarak indiğini
söylemek zordur ve hattâ imkânsızdır. Gerçi 23 sene gibi uzun bir zamana
yayılmış olan nüzul sürecinde hemen her âyetin nüzulüne tekaddüm eden bir
hâdise mutlaka varsa da bu konudaki bilgilerimiz veya bu konudaki bilgimizin
kaynağı olacak rivayetler elimizde pek fazla değildir, mevcutlar arasındaki
ihtilâflar da birçok âyetin nüzul sebebi hakkında bizi şüphe ve tereddüde
düşürmektedir.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Esbab-ı nüzul, hakkında re'y ve içtihadın cari olmadığı bir
saha olduğu için bunda ancak nakle dayanılmaktadır. Gerçi bu nakillerde zaman
zaman sahabenin re'yine yer verildiğini görmek mümkün ise de bunlar esbab-ı
nüzul olarak değil çoğunlukla tefsir kabilinden sayılabilecek
bilgilerdir. Başka bir ifade ile bazı âyetlerin nüzulüne tekaddüm eden bazı
olaylarla o âyetler arasında sahabi tarafından bir ilişki kurma girişiminden
ibarettir ki bunda sahabînin re'yi etkilidir. Ancak nüzule şahid olmuş
sahabenin bu kabilden bilgileri ve açıklamaları da bizim için son derece
önemlidir ve müfessirin önünde geniş bir ufuk açılmasına imkân ve fırsat
vermektedir.
Buna binaen esbab-ı nüzule dair bilgiler hep sahabeden
nakledilen bilgiler olup ister mücerred bir hadisenin anlatılması olsun, ister
nüzul sebebi olduğu tasrih edilmiş olsun bizim için tefsirde vazgeçilmesi veya
gözden uzak tutulması caiz olmıyan bilgilerdir. Ancak bunlarla tefsirin
sınırlandırılması caizmidir değil midir? Bu bahs-i diğerdir ve bunda
ulemanın da ihtilâfı vardır. Cumhur bu bilgilerle Kur'ân âyetlerinin
anlamlarının sınırlandırılamıyacağı görüşüne meyyaldir.
İslâm ilimler tarihi boyunca bu bilgiler dağınık olarak tefsirlerde yer alırken
bazı âlimlerin de sırf bu konuya tahsis edilmiş eserler kaleme aldıklarını
görüyoruz. (Ahmet Nedim Serinsu, Kur'ân'ın Anlaşılmasında Esbâb-ı
Nüzul'ün Rolü başlıklı araştırmasında (İstanbul, Ocak 1994) bu
konudaki müstakil çalışmaların bir listesini vermiştir. Bak: s. 75-78)
Nüzul sebeplerine dair bilgilerin tefsirlerde dağınık bir
şekilde yer alması Türkçe tefsirler için de söz konusu olup
maalesef bugüne kadar dilimizde müstakil bir eser kaleme alınmış değildir.
Eski Konya Müftüsü Tahsin Emiroğlu'nun aslında bir esbab-ı nüzul
yazmak gayesiyle başlayıp sonradan tefsire dönüşen Esbâb-ı
Nüzûl'ü (Konya'da 1965 yılında neşredilmeye başlanmış, 15. Cilde
kadar neşredilmiş (1983), müellifin vefatı ile yarım kalmıştır) ile Abdulfettâh
el-Kâdî'nin Esbâbu'n-Nuzûl ani's-Sahâbe ve'l-Mufessirîn adlı
eserinin Türkçeye tercümesi (tere. Salih Akdemir, Fecr
Yayınları, Ankara 1986) dışında Türkçe olarak te'lif edilmiş nüzul
sebeplerini toplayan kapsamlı bir esere rastlamadık.
Sebebu'n-nüzûl (çoğulu: Esbâbu'n-nüzul), türkçesinde
nüzul sebebi muhtelif şekillerde tarif edilmiştir. Bunlardan en cami
tarifi Zerkani şöyle formüle etmiştir: "Nüzul sebebi,
meydana geldiği günlerde bir âyetin veya âyetlerin, ondan
bahsederek, veya hükmünü beyan ederek nazil olduğu
şeydir." Bu da ya Kur'ân âyetlerinin nazil olduğu dönemde
meydana gelen bir olay, ya da Hz. Peygamber (sa)'e sorulan bir sorudan
ibarettir (Zerkanî, Menâhilu'l-İrfân, Kahire tarihsiz, 1,106).
Yukarda da işaret olunduğu üzere nüzul sebeblerine dair
rivayetlere sahabîlerin de re'yi bir ölçüde karıştığı veya sahabî, âyet
veya âyetlerin nüzulüne tekaddüm eden şahid olduğu olayı anlattığı
için nüzul sebeblerine dair rivayetler muhtelif
olabilmektedir. Hattâ bu rivayetler arasında bazan zıtlık bile olabilmektedir.
Bu arada bir âyetin nüzul sebebi olarak anlatılan olaylar da
muhtelif olabilmekte; zaman zaman bunlar arasını te'lif dahi mümkün
olamamaktadır. Zaman itibariyle birbirine yakın olarak meydana gelen birden çok
olayın bir âyetin iniş sebebi olarak anlatılması durumunda
aralarını te'lif mümkün olmakla birlikte meselâ bir rivayette Mekke'de, başka
bir rivayette Medine'de meydana gelmiş iki ayrı olayın bir âyetin iniş
sebebi olarak rivayeti halinde bu rivayetlerin arasının bulunması
mümkün olmamaktadır.
İşte bu durumda tercihe götürecek başka karineler aranması gerekecektir ki
usulcüler ve müfessirler genellikle ilk olarak rivayetlerin sıhhati üzerinde
durmuşlar ve meselâ birbiri ile te'lif edilemiyen iki haberle
karşılaştıklarında eğer biri daha sahih ve meselâ birisi müsned, diğeri mürsel
iki haberle karşılaştıklarında müsned olanı mürsel olana tercih etmekle
ihtilâfı gidermişlerdir
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Bazan da nüzul sebebini bildirmede kullanılan ifadelerden
hareketle tercihlere gidilebilmektedir. Bu ifadelerden bazıları nüzul
sebebini bildirmede açık iken bazısı da ihtimal bildirebilmektedir.
Yani nüzul sebebini bildiren bazı ifadeler nüzul
sebebine delâlet etmesi yanında âyetin hükmü altına girmeye veya
âyetin şümulünü bildirmeye de delâlet edebilmektedir. Bu durumda elbette nüzul
sebebini bildirmede açık olan ifadelerle gelen rivayet diğerine veya
diğerlerine tercih edilmekle aradaki ihtilâf giderilmektedir.
Herhangi bir şekilde tercihe imkân verecek bir karine bulamama halinde ise
müfessirler, âyetin inişinin tekrarlandığı (tekrâru'n-nüzûl), âyetin iki kere
nazil olduğu görüşüne sapmışlardır. Bunun örnekleri ilerde kitab
içinde gelecektir.
Kur'ân'dan İlk
Nâzil Olan Ayetler
Kur'ân'dan ilk nazil olan sûre hangisidir? Bu konuda
rivayetler muhteliftir. Alak Sûresinin, Müddessir Sûresinin, Müzzemmil
Sûresinin veya Fatiha Sûresinin ilk nazil olan sûre olduğuna dair rivayetler
gelmiştir. Kur'ân'dan ilk nazil olan âyet veya âyetlerin hangisi olduğu
konusunda ise iki görüş vardır: Alak Sûresinin ilk beş âyeti ve Besmele. Şimdi
bu görüşleri verelim:
a)Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Müsned'inde Kur'ân'dan ilk nazil olanla ilgili
haber şöyledir: Yahya ibn Kesîr diyor ki: Ebu Seleme ibn Abdurrahmân'a sordum:
Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?", "Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir"
dedi. "Bana ulaştığına göre ikra' bismi Rabbike'llezî halaka, ilk nazil
olan imiş." dedim. Seleme dedi ki: Cabir ibn Abdullah'a "Kur'ân'ın
hangisi ilk nazil oldu?" diye sordum da "Yâ
eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi. Ben de (senin gibi): "Bana ulaştığına
göre ilk nazil olan ikra' bismi Rabbikellezî halaka, imiş" dedim. Cabir
dedi ki: "Ben ancak Allah'ın Rasûlü (sav)' in bana söylediğini haber veriyorum.
Bana şöyle buyurdu:
Hırâ'da bir süre kaldım. Oradaki ikametimi bitirince oradan ayrıldım. Vadiye
inince bana seslenildi. Önüme, sağıma, soluma, arkama baktım, hiçbir şey
göremedim. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda bir de ne göreyim o (bana seslenen)
gökle yer arasında bir taht üzerinde, yere çökekaldım (Ebu Davud der ki: yani
yere yıkıldım), (eve) geldim, bana: "Yâ eyyuhe'l-müddessir... ="ey
bürünen kalk inzâr et, Rabbını ulııla, urbanı temizle." denildi."
(Ahmed Abdurrahman et- Bennâ, MinhaM'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî
Dâvûd, el-Mektebetu'l-İslâmiyye. (İkinci baskı) Beyrut 1400, 11,7).
b) Buhârî, Müslim ve Ahmed ibn Hanbel'in tahric ettiği hadisler ise Alak
Sûresinin ilk beş âyetinin mutlak olarak Kur'ân'dan ilk nazil olan âyetler olduğuna
işarette son derece açıktır. Şöyle ki:
Yahya ibn Bükeyr kanalıyla Hz. Aişe'den rivayette o şöyle anlatıyor: Rasûlullah
(sa)'a gelen ilk vahy uyku halinde iken görmüş olduğu sâdık rüyalardır. Hangi
rüyayı görse mutlaka gün aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık
sevdirildi, Hıra mağarasına çekilip orada pek çok gece ibadetle geçirirdi.
Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bitince) Hz. Hadice'nin yanına gelir
ve yine azığını alıp tekrar mağaraya dönerdi. Nihayet O Hıra
mağarasında iken hakk ona geliverdi. Melek O'na geldi ve: "Oku."
dedi. Rasûlullah: "Ben okuyucu değilim (okuma bilmiyorum)." dedi. Hz.
Peygamber der ki: "Melek beni aldı ve takatim kesilinceye kadar sıktı.
Sonra bıraktı ve: "Oku." dedi. Ben yine: "Ben okuyamam."
dedim. Beni ikinci kere takatten kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve:
"Oku." dedi. Ben yine: "Ben okuyucu değilim." dedim. Beni
üçüncü kere yakalayıp takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve:
"Yaratan Rabbının adıyla oku. O, insanı bir alakadan yaratmıştır. Oku,
Rabbim nihayetsiz kerem sahibidir." dedi. Hz. Aişe anlatmaya şöyle devam
ediyor: Rasûlullah bununla (Cibril'in kendisine okuduğu vahyle) kalbi
titreyerek döndü ve Hz. Hadice bint Huveylid'in yanına girdi, "Beni örtün,
beni örtün." dedi. Onun üstünü örttüler. Nihayet korkusu geçince Hadice'ye
olanları haber verdi ve "Ey Hadice, bana ne oluyor? Kendimden (bana bir
şey olmasından) korktum." dedi. Hz. Hadice O'na: "Asla! korkma sana
bir şey olmaz. Allah'a yemin ederim ki Allah seni asla rüsvay etmiyecek (seni
üzmeyecek)tir. Çünkü sen sıla-i rahimde bulunur, Sözün doğrusunu konuşur,
yorulmuşları taşır, yoksullara verir, misafirleri ağırlar, musibete uğrayanlara
yardım edersin." deyip onu Hz. Hadice'nin amcası oğlu olan Varaka ibn
Nevfel ibn Esed ibn Abdu'I-Uzzâ'ya götürdü. Varaka Câhiliye devrinde hristiyan
olmuştu. İbranice kitap yazar ve Allah'ın dilediği miktarda İncil'i İbranice
(veya Arapça) yazardı. Çok yaşlanmış ve gözleri kör olmuştu. Hz. Hadice ona:
"Ey amcamın oğlu, kardeşin oğlu (Muhammed)'i dinle." dedi. Varaka:
"Ey kardeşim oğlu nedir gördüğün?" diye sordu, Hz. Peygamber (sa) de
gördüğünün haberini ona haber verdi. Varaka O'na: "Bu (sana gelen)
Allah'ın Musa'ya indirmiş olduğu Nâmûs'tur. Keşke genç olsaydım ve kavmin seni (yaşadığın
kasabadan) çıkardıklarında hayatta olsaydım." dedi. Hz. Peygamber (sa):
"Onlar beni çıkaracaklar mı?" dedi. Varaka: "Evet, senin
getirdiğini kim getirse mutlaka ona düşmanlık edilir. Eğer ben senin o gününe
ulaşacak olursam elbette seni desteklerim." dedi ve fakat çok geçmeden
Varaka vefat etti ve vahy de kesildi. Hz. Peygamber (sa) vahyin kesilmesine
çok üzüldü.
İbn Şihâb kanalıyla Câbir ibn Abdillâh el-Ansarî'den rivayette o vahyin kesilmesinden
bahisle naklettiği hadisinde Hz. Peygamber (sa) şöyle anlatır: Ben yürürken
gökten bir ses işittim. Gözlerimi göğe çevirdiğimde ne göreyim; bana Hıra'da
gelen melek gökle yer arasında bir kürsüye oturmuş. Ondan öyle korktum ki
hemen eve dönüp "Beni örtün, beni örtün." diyebildim. İşte bunun
üzerine Allah Tealâ "Kötü şeylerden sakın"a kadar "Ey örtüye
bürünen, kalk ve uyar..." âyetlerini indirdi ve ondan sonra da artık vahy
peşpeşe gelmeye devam etti. (Buhârî, Bed'u'l-Vahy, 3; Tefsiru'l-Kur'ân, Alak.
96/1; Müslim, İman, 252-256: Ahmed ibn Hanbel, Müsned, VI.232-233).
c)Kur'ândan ilk nazil olanın Fatiha Sûresi
olduğu da söylenmiştir. Bunun dayanağı Beyhakî'nin Delâilu'n-Nübüvve'sinde
Meysere Amr ibn Şurahbîl'den rivayetle zikrettiği şu haberdir: Allah'ın Rasûlü
(sa), Hz. Hadice'ye: "Ben (bir gün) yalnız kaldığımda birisinin bana
seslendiğini duydum ve ve bana bir şey olduğundan (bana bir delilik veya ona
benzer bir şey arız olmuş olmasından) korktum." dedi. Hz. Hadice:
"Allah korusun, Allah sana elbette bunu yapacak değildir.Çünkü sen emaneti
eda eder, akrabalarına sıla-i rahimde bulunur ve sözün doğrusunu
söylersin." dedi. Daha sonra Hz. Ebu Bekr geldiğinde Hz. Hadice ona Hz.
Peygamber'in bu söylediklerini nakletmiş ve onu Varaka'ya götürmesini
istemişti. Hz. Peygamber (sa), Hz. Ebu Bekr ile birlikte Varaka'ya gitmişler ve
Hz. Peygamber (sa), başına gelenleri şöyle anlatmış: "Yalnız başıma
kaldığımda arkamdan birisinin bana "Ey Muhammed, ey Muhammedi" diye
seslendiğini duydum. Korkarak sür'atle oradan uzaklaştım." Varaka: "O
seslenen sana bir daha geldiğinde böyle yapma. Orada dur ki sana ne
söyleyeceğini dinle, sonra da bana gel ve ne söylediğini bana haber ver."
demiş.
Yine bir gün Hz. Peygamber yalnız başına iken o ses kendisine yine seslenmiş:
"Ey Muhammed, Bismillâhirrahmanirrahim, Hamd âlemlerin Rabbı Allah'a mahsustur..."
de demiş ve "veleddâllîn'e kadar Fâtiha'yı okumuş.
Beyhakî'nin zikrettiği bu haberde bunun ilk olduğuna dair bir kayıt olmamasının
yanında daha önce geçen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber
(sa), Varaka'ya gitmeden önce kendisine vahy gelmişti. Dolayısıyla bu haber,
Fâtiha'nın ilk nazil olan olduğuna delâlet etmez. (Zerkanî, age. 1,95 96).
d) Kur'ân'dan ilk nazil olanın Besmele olduğu da söylenmiştir.
Bu görüşü ileri sürenler Vâhıdî'nin kendi senediyle İkrime ve Hasen'den naklen
zikrettiği şu rivayete dayanırlar: İkrime ve Hasen: "Kur'ân'dan ilk nazil
olan Bismillâhirrahmanirrahim, ilk nazil olan sûre de İkra'dır." Ancak bu
haber mürsel olması yanında Besmele'nin yalnız başına ilk nazil olduğuna da
delâlette açık değildir. Herhalde nazil olan her sûrenin başında-Tevbe Sûresi
hariç-Besmele de nazil olmuştur ve bu da Besmele'nin ilk nazil olduğu anlamına
gelmez (Zerkanî, age. 1,96).
Kur'ân'dan Son Nazil Olan Ayetler
a-)İbn Cureyc: "Öyle bir günden sakının ki o gün Allah'a döndürüleceksiniz.
Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara hiç haksızlık
edilmiyecektir." (Bakara, 2/281) âyet-i kerimesi Hz. Peygamber (sa)'in
vefatından sadece dokuz gece önce nazil olmuş ve ondan sonra da başka bir
vahiy inmemiştir." diyor.
İbn Ömer'den rivayette Hz. Peygamber bu âyetin nüzulünden sonra yirmi bir gün
yaşamıştır.
Saîd ibn Cubeyr ve Mukâtil bu âyetin Efendimiz (sa)'in vefatından yedi gece
önce indiğini söylerken üç gece önce indiği rivayeti de vardır. Ayetin nüzulünü
Hz. Peygamber (sa)'in vefatına daha da yaklaştıran ve sadece üç saat önce
indiğini ve Efendimiz (sa)'in: "Bu âyeti deyn yani müdâyene âyeti ile ribâ
âyeti arasına koyunuz." diyerek yerini belirlediğini söyleyenler de
vardır.
b)Ubeyy ibn Ka'b, İbn Abbâs ve Katâde'den rivayette de "Size kendinizden
öyle bir rasûl gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir, üstünüze
çok düşkündür..." (Tevbe, 9/128) âyet-i kerimesi son nazil olandır.
İmam Ahmed'in Müsned'inde Übeyy ibn Ka'b'den rivayetle tahric olunan bir haber
şöyledir: Onlar, Ebu Bekr'in halifeliğinde Kur'ân'ı mushaflarda topladılar. Bir
takım kişiler yazıyor, Übeyy ibn Ka'b de yazdırıyordu. Berâe Sûresinden
"Aleyhlerinde bir sûre indirilince birbirlerine bakarlar da "Sizi bir
kimse görüyor mu?" diye endişe ederler, sonra da giderler. Allah, onların
gönüllerini ters çevirmiş. Çünkü onlar öyle bir kavimdir ki ince
anlamazlar." (Tevbe, 9/127) âyetine gelince bunun, Kur'ân'dan son nazil
olan olduğunu zannettiler. Übeyy ibn Ka'b onlara: "Allah'ın Rasûlü (sa)
bana bundan sonra "O büyük arşın sahibidir.' kadar "Andolsun size
kendinizden öyle bir Rasûl gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır
gelir..." âyetleri olmak üzere iki âyet daha okuttu." deyip şöyle
devam etti: "İşte bu, Kur'ân'dan son nazil olandır (Ahmed ibn Hanbel,
Müsned, V.134).
Ancak birinci görüş daha meşhur ve daha sahihtir. İbn Abbâs'tan gelen rivayette
Cibril bu âyetin yerini "Ey Muhammed onu Bakara'dan ikiyüz seksenin başına
koy." diyerek yerini de belirtmiş ve Efendimiz de ashabına böyle buyurmuştur
(Kurtubî. el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1408/1988,111,242).
c)Buhârî'nin İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir haberde de Hz. Peygamber
(sav)'e son inen âyetin Ribâ âyeti yani "Ey iman etmiş olanlar, Allah'tan
takva üzere olun ve ribâdan kalanı bırakın (almayın). Eğer gerçekten mü'minler
iseniz." (Bakara, 2/278) âyet-i kerimesi olduğu belirtilmiştir.
d) İbn Cerîr'in Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den rivayetle zikrettiği bir habere göre
son nazil olan âyet-i kerime deyn âyeti yani: "Ey iman etmiş olanlar bir
süreye kadar borçlandığınızda onu yazın..." (Bakara, 2/282) âyet-i
kerimesidir. Ebu Ubeyd'in Fedâil'de İbn Şihâb'dan rivayetine göre ise Kur'ân'ın
arştan en son nazil olanları deyn ve ribâ âyetleridir {Zerkanî,
age. 1,97).
Suyûtî, bu Bakara, 278, 281 ve 282 âyetlerinin bir defada (defaten vahide) ve
mushaftaki sıralarıyla peşpeşe nazil olmuş olabileceklerini söyleyerek (Suyütî,
el-itkan fî ulumi'l-Kur'ân, tah. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim, Beydar 1343, 1,102)
bu Üç görüşün arasını bulmak istemiştir.
e) Berâ'dan rivayete göre ise Nisa Süresindeki "Senden fetva isterler. De
ki: Kelâle hakkında fetvayı size Allah veriyor..." (Nisa, 4/176) âyet-i
kerimesi Hz. Peygamber (sav) 'e en son inen âyettir.
Ancak Hafız İbn Hacer, bu rivayetin bu âyet-i kerimenin mutlak olarak son inen
âyet olduğu anlamına değil de miras hakkında inen âyetlerin sonuncusu
olduğu şeklinde te'vil edilebileceğini söylemiştir (Bak:
ibnu'l-Cevzî, zâdu'l-Mesîr, [X,255'deki dipnot).
f)İbn Merdûye'nin Mücâhid kanalıyla Ümmü Seleme'den rivayetle zikrettiği bir
haberden "Bunun üzerine Rableri onların dualarına icabetle "Elbette
Ben, erkek olsun, kadın olsun içinizden çalışan hiç kimsenin amelini zayi
etmiyeceğim..." (Alu İmran, 3/195) âyet-i kerimesinin son nazil olan âyet
olduğu anlamını çıkaranlar olmuşsa da haber bu konuda çok açık değildir
(Zerkanî, age. 1,98).
g)Buhârî ve başkalarının İbn Abbâs'tan onun: "Kim bir mü'mini kasten öldürürse
onun cezası ebediyyen cehennemdir..." (Nisa, 4/93) âyeti son nazil
olandır ve onu nesheden bir şey de yoktur." dediğini
nakletmişlerse de bu haber herhalde bu âyetin Kur'ân'dan son nazil olan değil
de bir mü'mini öldürmenin cezası konusunda son nazil olan olduğuna delâlette
açıktır (Zerkanî, age. 1,98-99)
h)İbn Cerîr'in Muaviye ibn Ebî Süfyân'dan rivayet ettiği bir haberde de Kehf
Sûresinin sonu olan "Artık her kim Rabbına kavuşmayı umuyorsa o, sâlih
amel işlesin ve Rabbına kullukta hiçbir şeyi O'na ortak koşmasın." (Kehf;
18/110) âyetinin son nazil olan âyet olduğu zikrediliyorsa da İbn Kesîr bu
haberin müşkİl olduğunu söylemiş ve mensûh olmadığına hamletmiştir (Zerkanî
age. 1,99-100).
J)Tirmizî ve Hâkim'in Hz. Aişe'den rivayetlerinde onun, Kur'ân'dan son nazil
olanın Mâide Sûresi olduğunu söylediği belirtilmekte ise de Hz. Aişe'nin bu
sözü "Halâl ve haramda son nazil olan Mâide Süresidir. Ondaki hükümler
hiçbir şekilde nesholunmamıştır." şeklinde anlaşılmıştır ve Mâide Sûresi
Kur'ân'dan son nazil olandır şeklinde anlaşılmamalıdır (Zerkanî, age. ı,99).
j) Kur'ân'dan sûre olarak en son nazil olanın ise Nasr Sûresi
olduğunda ittifak var gibidir. Müslim'in Ebu Bekr ibn Ebî Şeybe, Harun ibn
Abdullah ve Abd ibn Humeyd kanalıyla Ubeydullah ibn Abdullah ibn Utbe'den
rivayetinde o şöyle anlatıyor: İbn Abbâs bana: "Ey İbn Utbe, Kur'ân'dan
son nazil olan sûreyi biliyor musun?" diye sormuştu. Ben: Evet Allah'ın
nusratı ve fetih geldiğin- de..." süresidir." dedim. "Doğru
söyledin." dedi (Müslim, Tefsîr. 21).
Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr ve Beyhakî'nin rivayet ettikleri bir haberde sûrenin
nüzul vakti olarak Veda haccındaki
teşrik günlerinin ortasındaki gün verilmektedir (İbn Kesîr,
age. VIIL529).
İbn Abbâs'in "Bütün Kur'ân'dan en son nazil olan sûre "Allah'ın
nusratı ve fetih geldiğinde..." süresidir." sözü Taberânî tarafından
da rivayet edilmiştir. (ibn Kesîr, age. VIII.53 ]).
Zerkanî, Kur'ân'dan son nazil olan âyetin hangisi olduğuna dair bu on görüşü
verdikten sonra "Öyle bir günden sakının ki o gün Allah'a döndürüleceksiniz.Sonra
herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara hiç haksızlık
edilmiyecektir." (Bakara, 2/281) âyet-i kerimesinin mutlak olarak
Kur'ân'dan en son nazil olan âyet olduğu görüşünü diğerlerine
tercih etmiştir (Zerkanî age U00).
Mekkî ve Medenî:
Ayetlerin anlamlarının daha iyi anlaşılmasında ve onlardan
hüküm çıkarmada elbette indikleri ortamı bilinenin faydası büyüktür. Gerçi nüzul
ortamı ve âyetlerin inmesine sebep olan hadiseler
onlardan çıkarılacak hükümlerin onlara tahsisini gerektirmez ve âyetler nüzul
şartlarıyla sınırlı da değildir. Belki âyetlerden çıkarılacak
hükümlerin uygulanmasında nüzule sebep olan veya olanlar bir
prototip olarak düşünülebilir ama âyetlerin hükümlerinin onlara tahsisi kadar
da yanlış bir şey yoktur. Kur'ân âyetlerinin hükümlere
delâleti zamanla sınırlı olmamakla kıyamete kadar baki kalacak demektir ve
Kur'ân'ın zaman ve mekânlar üstü olması da bu demektir.
Ama meselâ müslümanların Mekke-i Mükerreme'de zayıf bir azınlık olarak
yaşadıkları bir ortamda onlar için Medine-i Münevvere'de bir İslâm devleti
ve toplumunda yaşarken onlar için konacak hükümlere medar olacak âyetler gerek
nazmında, gerek siyakında, gerek üslûbunda farklı olacaktır ve öyle de
olmuştur.
Bu yüzden âyetlerin ve sûrelerin mekkî ya da medenî oluşlarının bilinmesi önem
arzetmektedir. Gerek âyetlerin, gerekse sûrelerin mekkî ya da medenî
oluşlarıyla ilgili bilgileri bizzat Kur'ân'da veya Hz. Peygamber (sa)'in
hadislerinde bulma imkânımız yoktur. Bu bilgiler bize, en eski kaynak olarak
sahabeden nakledilerek gelmiştir. Bu yüzden usulcüler, sahabenin esbâb-ı
nüzule dair kavillerini müsned hadis ayarında kabul etmişlerdir.
Ancak sahabeden de bu konuda nakledilen bilgiler az ve hattâ çok yerde yetersiz
olunca âyetlerin mekkî ve medenî oluşlarının tesbitine yardımcı olmak üzere
usul âlimleri muhtelif ölçüler koymuşlardır. Mekkî ve medenî âyetlerle
sûrelerin sayısı ve hangilerinin mekkî, hangilerinin medenî itibar edileceği de
haliyle bu ölçülere göre değişmektedir. Özellikle sûreler için
belli bir ölçü koymak aslında daha da zordur. Özellikle uzun sûrelerin, inmeye
başlaması ile tamamlanması arasında uzun zaman geçen sûrelerin mekkî mi yoksa
medenî mi olduklarında bir çok ihtilâflar vardır. Ayetlerin mekkî-medenî
oluşlarında âlimlerin koyduğu kıstaslar şu maddelerde özetlenebilir:
a) Yer olarak Mekke ve civarında nazil olanlar mekkî, Medine-i Münevvere ve
civarında nazil olanlar medenîdirler. Buna göre Minâ, Arafat, Tâif, Huneyn gibi
yerlerde nazil olanlar mekkî, Hayber, Küba, Bedr, Uhud gibi yerlerde nazil
olanlar da medenî sayılacaktır.
b) Nüzûl yerine bakılmaksızın hicretten önce nazil olanlar
mekkî, hicretten sonra nazil olanlar da medenîdir. Buna göre meselâ
Hudeybiye'de, Haccetti'l-vedâ'da Mekke-i Mükerreme ve civarında nazil olanlar
da medenî sayılacaklardır.
c) Nüzûl yer ve zamanına bakılmaksızın mekkelilere hitab eden
âyetler mekkî, medinelilere hitab eden âyetler de medenîdir.
Bu kıstaslardan en yaygın olarak kullanılan ve meşhur olanı hicreti esas alan
ölçüdür ki biz de bu eserimizde bu ölçüyü esas alacağız.
Mekki ve Medenî Sûreler:
Ayet-i kerimelerin mekkî ya da medenî oluşlarım tayin oldukça kolay olmakla
birlikte aynı kolaylık sûreler için maalesef söz konusu olmamaktadır.
Genellikle kısa sûrelerin bir defada bir yerde nazil olduğu düşünülebilirse de
uzun ve hattâ yüzlerce âyetten oluşan sûrelerin bir defada ve bir yerde nazil
olmuş olmaları mümkün değildir. Buna binaen nüzulü Mekke-i Mükerreme'de
başlıyarak Medine-i Münevvere'de de âyetleri inmeye devam eden ve Medine-i
Münevvere'de inmesi tamamlanan birçok sûre vardır. Sûreleri mekkî ya da medenî
oluşlarında âlimler arasındaki ihtilâf da buradan gelmektedir. Ancak inmeye
başlaması zamanı nazar-i itibara alınarak mekkî-medenî tesbitinde Kur'ân'ın 93
sûresinin Mekke-i Mükerreme'de, 21 sûresinin de Medine-i Münevvere'de inmiş
olduğunu söylemek mümkündür.
Sûreleri, nazil oldukları tarihe göre şöyle tasnif etmek
mümkündür:
a)Mekke devrinin ilk beş senesinde nazil olan sûreler altmış sûre olup şunlardır:
Fatiha (1). İsrâ (17), Kehf (18), Meryem (19), Tâhâ (20), Enbiyâ (21), Kaf
(50), Zâriyât (51), TÛr (52), Necm (53), Kamer (54), Rahman (55), Vakıa (56),
Mülk (67), Kalem (68), Hakka (69), Meâric (70), Nûh (71), Cinn (72), Müzzemmil
(73), Müddessir (74), Kıyâme (75), İnşân (76), Mürselât (77), Nebe' (78),
Nâziât (79), Abese (80), Tekvîr (81), İnfıtâr (82), Mutaffifîn (83), İnşikak
(84), Bürûc, 85), Târik (86), A'lâ (87), Ğâşiye (88), Fecr (89), Beled (90),
Şems (91), Leyi (92), Duhâ (93), İnşirah (94), Tîn (95), Alak (96), Kadr (97), Beyyine
(98), Zilzâl (99), Adiyât (100), Kâria (101), Tekâsür (102), Asr (103), Hümeze
(104), Fî! (105), Kureyş (106), Mâûn (107), Kevser (108), Kâfirûn (109), Mesed
(111), İhlâs (112), Felak (113), Nâs (114).
b) Mekke devri nin ortalarında yani bi'setin 5-10 yılları arasında nazil olan
sûreler on yedi olup şunlardır: Ankebût (29), Rûm (30), Lokman (31), Secde
(32), Sebe] (34), Fâtır (35), Yâsîn (36), Sâffât (37), Sâd (38), Zümer (39),
Mü'm in (Ğâfir 40), Fussılet (veya Secde 41), Şûra (42), Zuhruf (43), Dühân
(44), Câsiye (45), Ahkâf (46).
c) Mekke devrinin sonlarında yani bu devrenin son üç senesi nazil olan sûreler
on beş olup şunlardır: En'âm (6), A'râf (7), Yûnus (10), Hûd (11) Yûsuf (12),
Ra'd (13), İbrahim (14), Hıcr (15), Nahl (16), Hacc (22), Mü'minûn, 23), Fürkan
(25), Şuarâ' (26), Nemi (27), Kasas (28).
d) Medine devrinin ilk iki senesi yani hicretin birinci ve ikinci senesi nazil
olan sûreler altı olup şunlardır: Bakara (2). Enfal (8), Muhammed (Kıtal 47),
Saff (61) Cum'a (62), Tegâbün (64).
e) Hicretin üçüncü ve dördüncü yıllarında üç sûre nazil olmuştur. Bunlar: Alu
İmrân (3), Mücâdile (58) ve Haşr (59) sûreleridir.
f) Hicretin 5-8. senelerinde dokuz sûre nazil olmuştur. Bunlar: Nisa' (4),
Mâide (5), Nûr (24), Ahzâb (33), Fath (48), Hadîd (57), Mümtahıne (60),
Münâfikûn (63) ve Talâk (65) sûreleridir.
g) Hicretin dokuzuncu ve onuncu yıllarında da şu dört sûre nazil
olmuştur:
Tevbe (9), Hucurât (49), Tahrîm (66), Nasr (1 10). (Kaynak:
Ömer Rıza Doğrul. Tanrı Buyruğu Kur'ân-ı Kerimin Tercüme ve Tefsiri, Ahmet
Halil Yaşaroğlu Kitapçılık ve Kâğıtçılık C l s X-XI).
Sûrelerin, sahabe ve tabiûndan gelen nakiller dışında mekkî veya medenî
oluşlarını tayinde alimler onlardaki bazı üslûb özelliklerinden de yararlanma
yoluna gitmişler ve mekkî sûrelerin ortak özelliklerini şöyle tesbit
etmişlerdir:
a) İçinde secde âyeti bulunması.
b) Bakara ve Ali İmrân hariç olmak üzere başında hurûf-ı mukattaa bulunması.
c) Bakara hariç içinde Adem ve İblîs kıssasına yer verilmesi.
d) Bakara hariç geçmiş peygamberlerin ve ümmetleri ile mücadelelerinin
anlatıldığı kıssalara yer verilmesi.
d)Bakara hariç geçmiş peygamberlerin ve ümmetleri ile mücadelelerinin
anlatıldığı kıssalara yer verilmesi.
e) Bazı istisnalarla içinde "Ey insanlar!" hitabı bulunması.
f) İçinde "Kellâ" lâfzı bulunması
g) Muhteva olarak tevhid, nübüvvet, âhiret gibi itikâdî konulara
yer verilmesi.
Yine bu kabilden olarak: Hadlerden ve miras paylarından bahseden, Ankebût
Sûresi hariç olmak üzere münafıklardan bahseden, bazı istisnalarla birlikte
"Ey iman edenler!" hitabı bulunan sûrelerle genel olarak ibadet ve muamelâttan,
yahudi ve hristiyanların bâtıl inançlarından cinayetlerinden, mukaddes kitapları
tahrif etmelerinden bahseden sûreler de medenî sayılabilirler.
* * *
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Bu kitabın hazırlanmasında el-Kütübü's-Sitte'ye (Dârimî'nin
Sünen'i, İmam Malik'in Muvatta'ı ve Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'i ile birlikte
el-Kutubu't-Tis'a) ek olarak gerek rivayet ve gerekse dirayet tefsirlerinden
büyük bir çoğunluğu taranmıştır. Bazan müracaat edilen eserler bir yana
bırakılacak olursa baştan sona taranan eserleri şöylece sıralıyabiliriz:
1.Ebu'l-Hasen Ali ibn Ahmed el-Vâhıdî, en-Neysâbûrî, Esbâbu'n-Nuzûl, Beyrut
(Dâru Mektebetu'l-Hilâl) 1985 (İkinci baskı).
2.Celâluddin Abdurrahman ibn Ebî Bekr es-Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl fi Esbâbi'n-Nuzûl
(Tefsîru'l-Kur'âni'l-AzîmTefsîru'l-Celâleyn hamişinde), Kahire
(el-Mektebetu't-Ticâriyye el-Kubrâ), tarihsiz.
3.İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, tahkik: Mustafa es-Saka, İbrahim el-İbyârî ve
Abdu'l-Hafîz Şelebî, Beyrut (Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, 1391/1971 . (Üçüncü
baskı).
4.Ebu Abdurrahman Mukbil ibn Hâdî el-Vâdi'î, es-Sahîhu'l-Musned min
Esbâbi'n-Nuzûl, Kahire (Mektebetu İbn Teymiyye), 1408/1987.
5.Abdülfettâh el-Kâdî, Esbâbu'n-Nüzûl mine's-Sahâbe
ve'l-Müfessirîn, Kahire tarihsiz (Birinci Baskı)
6.Ebu Ca'fer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî, Câmiu'l-Beyân fî Tefsiri'l-Kur'ân,
Dâru'l-Ma'rife, Beyrut 1398/1978 (el-Matbaatu'l-Kubrâ el-Emîriyye Bulak-Mısır
1323 baskısından ofset).
7.el-Hâfız İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, tahkik: Dr. Muhammed İbrahim
el-Bennâ, Muhammed Ahmed Aşûr, Abdu'1-Azîz Guneym, Kahraman yayınları, İstanbul
1985.
8.Ebu'l-Ferec Cemaleddin Abdurrahman ibn Ali ibn Muhammed el-Cevzî el-Kuraşî
el-Bağdâdî, Zâdu'l-Mesîr fî İlmi't-Tefsîr, el-Mektebu'1-İslâmî, Dimaşk ve
Beyrut 1385/1965 (Birinci baskı).
9.Abdurrahman ibnu'l-Kemâl Celâluddîn es-Suyûtî, Tefsîru'd-Durru'l-Mensûr
fi't-Tefsîri'1-Me'sûr, Dâru'I-Fikr, Beyrut 1409/1988 (İkinci baskı).
11.el-İmam el-Fahr er-Râzî, et-Tefsîru'l-Kebîr, Dâru'l-Kutubi'l-îlmiyye, Tahran tarihsiz.
12.Şihâbuddîn es-Seyyid Mahmûd ei-Alûsî el-Bağdâdî, Rûhu'l-Ma'ânî fî Tefsîri'i'l-Kur'âni'l-Azîm ve's-Seb'i'l-Mesânî, İhyâu't-Turâsi'l-Arabî, Beyrut tarihsiz.
13. Nizamuddîn el-Hasen ibn Muhammed en-Neysâbûrî, Ğarâibu'l- Kur'ân ve Rağâibu'l-Furkân (Taberî Tefsiri kenarında), Kahire, Bulak 1323.
14. Abdurrahman ibn Muhammed ibn Mahlûf es-Seâlibî, el-Cevâhiru'l- Hısân fi Tefsiri'l-Kur'ân, Beyrut tarihsiz,
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
15.İzzuddîn İbnu'l-Esîr Ebu'I-Hasen Ali ibn Muhammed el-Cezerî, Üsdü'I-Gâbe fîMa'rifeti's-Sahâbe, Tahkik: Muhammed İbrahim el-Bennâ, Muhammed Ahmed Aşûr, Mahmud Abdülvehhâb Fâyid, Kahire, tarihsiz (Dâru'ş-Şa'b neşri).
16. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, tahkik: Hamdi Abdülmecid es-Selefî Bağdad 1979.
İÇİNDEKİLER
Önsöz..................................... VII
Giriş........................................ 1
İstiaze ve Besmele................ 12
Fatiha Sûresi (1).................... 13
Bakara Sûresi (2)................... 14
ÂIi İmran Sûresi (3)............. 125
Nisa Sûresi (4)...................... 197
Mâide Sûresi (5)................... 289
En'âm Sûresi (6)..... 352
A'râf Sûresi (7)..................... 392
Enfâl Sûresi (8).................... 404
Tevbe Sûresi (9)................... 436
Hûd Sûresi (11)................... 501
Yûsuf Sûresi (12)................ 508
Ra'd Sûresi (13)................... 519
İbrahim Sûresi (14).............. 531
Hıcr Sûresi (15).................... 533
Nahl Sûresi (16)................... 539
İsrâ Sûresi (17)..................... 558
Kehf Sûresi (18)................... 582
Meryem Sûresi (19)............. 592
Tâhâ Sûresi (20).................. 598
Enbiyâ Sûresi (21)............... 602
Hacc Sûresi (22).................. 608
Mü'minûn Sûresi (23)......... 624
Nûr Sûresi (24)..................... 628
Furkan Sûresi (25).............. 663
Şuarâ' Sûresi (26)............... 674
Neml Sûresi (27)................... 678
Kasas Sûresi (28)................. 679
Ankebût Sûresi (29)............. 685
Rûm Sûresi (30)................... 694
Lokman Sûresi (31).............. 698
Secde Sûresi (32)................. 705
Azhâb Sûresi (33)........709
Sebe' Sûresi (34)......... 740
Fâtır Sûresi (35).................... 744
Yasin Sûresi (36................... 747
Sâffât Sûresi (37).................. 752
Yûnus Sûresi (10)............ .....497
Sâd Sûresi (38)..................... 755
Zumer Sûresi (39)................ 758
Ğâfir(Mü'min) Sûresi (40).... 768
Fussılet Sûresi (41).............. 770
Şûra Sûresi (42).................... 775
Zuhruf Sûresi (43)................ 782
Duhân Sûresi (44)................ 787
Câsiye Sûresi (45)................ 791
Ahkâf Sûresi (46).................. 795
Muhammed (Kıtal) Sûresi (47)
Feth Sûresi (48).................... 806
Hucurât Sûresi (49).............. 817
Kâf Sûresi (50)...................... 832
Zâriyât Sûresi (51)................ 834
Tûr Sûresi (52)...................... 835
Necm Sûresi (53)................. 836
Kamer Sûresi (54)................ 840
Rahman Sûresi (55)............ 843
Vakıa Sûresi (56)................. 844
Hadîd Sûresi (57)................. 847
Mücâdile Sûresi (58)........... 852
Haşr Sûresi (59)................... 865
Mumtahine Sûresi (60)....... 870 SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Saff Sûresi (61).................... 876
Cum'a Sûresi (62)............... 879
Münâfikûn Sûresi (63)........ 882
Teğabun Sûresi (64)........... 891
Talâk Sûresi (65).................. 893
Tahrîm Sûresi (66)............... 896
Mülk Sûresi (67)................... 900
Kalem Sûresi (68)................ 901
Hakka Sûresi (69)................ 905
Meâric Sûresi (70)............... 906
Nûh Sûresi (71)................... 909
Cinn Sûresi (72).................. 910
Müzzemmil Sûresi (73)...... 915
Müdddessir Sûresi (74)...... 917
el-Kıyâme Sûresi (75)......... 924
İnsan Sûresi (76)................. 927
Murselât Sûresi (77)............ 930
Nebe' Sûresi (78).... ,........... 931
Naziât Sûresi (79)................ 932
Abese Sûresi (80)................ 934
Tekvîr Sûresi (81)................. 936
İnfitâr Sûresi (82)................. 937
Mutaffifîn Sûresi (83).......... 938
İnşikâk Sûresi 84)............. 940
Büruc Sûresi 85)................ 941
Târik Sûresi (86) 942
A'lâ Sûresi (87)..................... 943
Ğâşiye Sûresi (88)............... 945
Fecr Sûresi (89)................... 946
Beled Sûresi (90)................. 948
Şems Sûresi (91)................. 949
Leyi Sûresi (92).................... 950
Duhâ Sûresi (93)................. 954
İnşirah Sûresi (94)............... 957
Tîn Sûresi (95)...................... 958
Alak Sûresi (96)................... 959
Kadr Sûresi (97)................... 962
Beyyine Sûresi (98)............ 963
Zelzele Sûresi (99).............. 964
Adiyât Sûresi (100).............. 965
Kâria Sûresi (101)............... 966
Tekâsür Sûresi (102)........... 967
Asr Sûresi (103)................... 968
Hümeze Sûresi (104).......... 969
Fîl Sûresi (105)..................... 970
Kureyş Sûresi (106)............ 971
Mâûn Sûresi (107)............... 972
Kevser Sûresi (108)............. 973
KâfirÛn Sûresi (109)........... 975
Nasr Sûresi (110)................. 977
Leheb (Mesed) Sûresi (111)
İhlâs Sûresi (112)................ 980
Felak Sûresi (113)............... 982
Nâs Sûresi (114).................. 982
İndex.................................... 985