Hayatüs Sahabe, Muhammed Yusuf Kandehlevi, Büyük Boy, 1. Hamur, 4 Cilt Takım
Kategori
Yayınevi
Barkod
hayatüs sahabe islam hayatı kitabı, merve yayınevi
Yazar
Vitrin Katagorisi
950,00 ₺
Hayatüs's Sahabe, Muhammed Yusuf Kandehlevi, 4 Cilt Takım 2192 Sayfa
"Efendimiz Hz. Muhammed S.a.V ve Ashabının Yaşadığı İslam Hayatı"
17x24 cm,Büyük Boy, Ciltli ,1. Hamur, 4 Cilt Toplam 2192 Sayfa
"İslam’ın Altın Çağı” Hz. Muhammed ve Ashabının yaşadığı yıllar... İslamiyet’in en iyi, en doğru ve en güzel yaşandığı günler… Kıyamete kadar izinden gideceğimiz; Peygamber Efendimizin ve Ashabının tüm yaşantısını akıcı bir üslupla, bu eserde bulacak ve okuyacaksınız…"
Yazar: Muhammed Yusuf Kandehlevi
Mütercim: Ali Arslan
Katagori: Hz. Muhammed s.a.v ve Ashabının Yaşadığı İslam Hayatı - Sahabelerin Hayatı
Cilt Sayısı: 4
Sayfa Sayısı: 2192
Boyut: 17 x 24 cm
Basım Yeri: İstanbul
Kapak Türü: Ciltli Sert Kapak
Kağıt Türü: 1. Hamur
Dili: Türkçe
Dağıtım: Kitap Takipçileri
Temin Süresi: Aynı gün kargo
Âlemlerin Rabb'i olan Allah Teâlâ'ya hamdeder; Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e, onun âl ve ashabına ve kıyamet gününe kadar onlara tâbi olanlara salât u selam getiririz.
Şüphe yok ki Hz. Peygamber'in ve sahabilerinin sîretleri (hayat hikâyeleri) ve tarihleri iman kuvvetinin ve din duygusunun en kuvvetli kaynaklarındandır. Müslümanlar bugüne kadar bunlardan iman parıltısı almışlardır. Küllenen kalbler bunlarla alevlenmiştir. Kalbler maddî rüzgârların ve fırtınaların estiği alanda bulunduklarından çabucak sönerler. Kalblerinin sönmesi hâlinde de müslümanlar kuvvetlerini, etkilerini ve kendilerini diğer ümmetlerden ayıran özelliklerini kaybederek cansız bir ceset hâline dönüşürler.
Bu tarih, kendilerine gelen İslâm dâvetine iman ve onu kalbleriyle tasdik eden kahramanların tarihidir. Bu kahramanlar, Allah ve Rasûlü'ne davet; edildiklerinde "Ey Rabb'imiz! Biz 'Rabb'inize iman edin!' diye imana çağıran bir dâvetçiyi (Hz. Muhammed'i veya Kur'ân'ı) işittik ve hemen iman ettik" (Âl-i İmran/193) sözlerinden başka şey söylememişler ve her konuda Hz. Peygamber'e destek olmuşlardır. Canları, malları ve aşiretleri onlar için pek fazla bir değer taşımıyordu. Allah'a davet yolunda her türlü meşakkati göğüslemeye hazırdılar. Bu uğurda acıları güzel telakki ediyorlardı. Bu davetin yakîni kalblerine nüfuz etmiş, nefislerine ve akıllarına hâkim olmuştur. Gaybe iman edip Allah ve Rasûlü'nü sevmelerinden dolayı kendilerinden hârikalar sâdır olmuştur. Onlar mü'minlere karşı (kendi aralarında) merhametli, kâfirlere karşı şiddetli idiler. Âhireti dünyaya, gaybı şuhûda (görünür âleme), hidâyeti de mal yığmaya tercih ederler; Allah'a davet hususunda çok titizlik gösterirlerdi. Gayeleri, insanları kula kulluktan Allah'a ibâdete sevkedip bâtıl dinlerin zulmünden İslâm'ın adaletine, dünyanın darlığından âhiretin genişliğine çıkarmaktı. Onlar beşeriyeti dünyanın süslerine ve mallarına önem vermemeye, Allah'a ve cennete kavuşmayı arzulamaya ve (müslümanları da) İslâm yardımının ve hayırlarının doğusundan batısına, dağlarından ovalarına, engin vadilerine varıncaya kadar bütün dünyaya yayılması hususunda büyük gayret sarfetmeye sevketmek istiyorlardı. Bu yolda dünya lezzetlerini unutup istirahatlarından vazgeçtiler. Yine bu uğurda vatanlarını terkedip canlarını ve mallarının en hayırlılarını sarfettiler. öyle çalıştılar ki nihayet din tam manâsıyla yerleşti; kalbler tamamen Allah'a yöneldi. iman rüzgârları kuvvetli, temiz ve bereketli olarak esmeye başladı. Tevhid ve iman, ibâdet ve takva devleti kuruldu; cennete rağbet arttı. Hidâyetin yeryüzünde yayılmasıyla insanlar gruplar hâlinde Allah'ın dinine girmeye başladı.
Onların hâdiselerini tarih kitapları, haberlerini (yaşantılarını) da İslâm'ın divanları kaydetmektedir. Onlar her zaman için müslümanların hayatında yenilik ruhunun uyanmasına kaynaklık ettiler. Bunun içindir ki İslâm mücâhitleri, ıslahatçı ve dâvetçileri onlara (sahabilere) nisbet edilen bu hâdiseleri ve hikâyeleri nakledegelmişler; müslümanların gayretini uyandırma ve kalblerini iman ateşiyle tutuşturma hususlarında bunlardan yararlanmışlardır. Fakat öyle bir zaman geldi ki müslümanlar bu tarihe bakmaz oldular ve onu unuttular. Müslüman yazarlar, vaizler ve dâvetçiler son devir zahitlerinin, şeyh ve evliyalarının haberlerine yöneldiler. Kitaplarını bu zahitlerin, şeyh ve evliyaların kıssa ve kerâmetleriyle doldurdular. Halk bunlardan başka birşey okumaz oldu. Vaaz meclisleri, ders halkaları, kitap sayfaları bunlarla dolup taştı.
Bildiğimiz kadarıyla bu asırda ashâb-ı kiramın haberlerinin ve yaşantılarının faziletini, sayfalar arasında gömülü bulunan bu ıslahatçı ve eğitici servetin İslâm daveti ve dinî terbiye hususlarındaki önemini ve kalbler üzerindeki tesirini kavrayanların ilki, (bu kitabın yazarı Muhammed Yusuf Kandehlevî'nin babası) büyük ıslahatçı, meşhur İslâm dâvetçisi şeyh Muhammed ilyas Kandehlevîdir. (Vefatı Hicrî 1363; M. 1944). Kendisi devamlı olarak bu konularla ilgili kitapları okuyor, okutuyor ve sonra da bunları, anlatma veya hatırlatma yoluyla naklediyordu. Onun Hz. Peygamber'in sîretine ve ashâb-ı kiramın haberlerine çok düşkün olduğunu gördüm. Bunları talebe ve arkadaşlarıyla müzâkere ediyordu. Her gece içlerinden birisi bu hikâyeleri okuyor, o da diğerleriyle birlikte bunları istekli bir şekilde dinliyordu. Bunların yeniden gündeme getirilmesini, neşredilmesini ve müzâkerelerinin yapılmasını istiyordu. Onun (Muhammed ilyas'ın) kardeşinin oğlu, büyük muhaddis Şeyh Muhammed Zekeriya Kandehlevî, Urduca, orta büyüklükte bir kitap telif etti. Bu kitap sahabilerin yaşantıları hakkında yazılmış olup adı da Hikâyâtu's-Sahâbe ( Sahabilerin Hikâyeleri ) idi. (Onun Evcezü'l-Mesâlik ilâ Muvatta-i İmam Mâlik adlı bir kitabı daha vardır). Amcası onun bu kitabını görünce çok sevindi. Halkı Allah'ın dinine davet edenlere ve bunun için yolculuklara çıkanlara bu kitabı okumalarını ve müzâkere etmelerini tavsiye ederdi. Söz konusu kitap bugün de, tebliğ yapmak ve Allah yolunda cihat etmek isteyenlerce okunması tavsiye edilen en mühim kitaplardan birisi olup dinî çevrelerde büyük kabul görmektedir.
SİTE: www.kitaptakipcileri.com
Şeyh Muhammed Yusuf, babası büyük Şeyh Muhammed ilyas'ın mirasçısı olarak (onun vefatından sonra) tebliğ vazifesini omuzlarına aldı. Hz. Peygamber'in sîreti ile ashâb-ı kiramın ahvâline olan iştiyakında da ona mirasçı oldu. Esasen hayatta iken babasına bu hikâyeleri ve dersleri siyer kitaplarından ve sahabenin hayatlarını anlatan eserlerden okuyan da oydu. Onun vefatından sonra da davet hususunda çok meşgul olmasına rağmen siyer, tarih ve tabakât kitaplarım mütâlâa etmekten geri kalmamıştır. Bildiklerimiz arasında sahabilerin haberleri ve hallerinin incelikleri hususunda ondan daha geniş bilgi sahibi olan birisi yoktur. Kendisi bu haberleri ve incelikleri her fırsatta nakleder, onlardan en güzel bir şekilde delil getirirdi. Bu haberleri en güzel şekilde derleyen de yine odur. Konuşmalarında, yazışmalarında ve konferanslarında en çok bunları kullanırdı. Konuşmasının, insanları adeta büyüleyen sözlerinin kalbler üzerindeki tesirinin yegâne kaynağı bu tarihî hikâyeler ve doğru kıssalardı denilebilir. Kitleleri fedâkârlık yapmaya, başkasını kendi nefsine tercih etmeye, zorlukları önemsememeye, Allah yolundaki meşakkatlara göğüs germeye sevkeden de bu hikâyelerdir. Onun zamanında Arap ülkelerine, Amerika'ya, Avrupa'ya, Japonya'ya ve Hint Okyanusu adalarına davet götürülmüştür. O sıralarda dâvetçilerin ve bu amaçla seferlere çıkanların okuyup aralarında müzâkere edebilecekleri; kalblerini ve akıllarını besleyecek, dinî duygularını coşturup yol gösterecek, canlarını ve mallarını Allah yolunda seve seve feda ettirecek ve onları Allah yolunda hicrete, yardımlaşmaya ve güzel ahlâka teşvik edecek büyük bir kitaba ihtiyaç vardı. Bu, Öyle bir kitap olmalıydı ki onu okuyanların nefisleri gözlerinde, gölcüklerin büyük denizler, uzun boylu insanların da yüce dağlar karşısında küçülmesi gibi küçülmeliydi. Yine bunu okuyan müslümanlar amellerini azımsayıp Allah'a davet yolunda hayatlarını hiçe sayarak gayrete gelmeliydiler.
Allah Teâlâ, Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevî'ye bu büyük konuda davet faziletinin yanısıra böyle bir kitap telif etme faziletini de bahşetmek diledi. Halbuki kendisi ders vermekle, toplantılar düzenleyip irşad ve tebliğ amacıyla büyük yolculuklar yapmakla ve dışardan gelen heyetlerle meşgul olduğundan telif ve yazı hayatından uzak bulunmaktaydı. Bununla birlikte Allah'ın tevfîki ve yardımı ile ve bir de sahip olduğu olağanüstü gayretle telife de zaman ayırabildi. Böylece, çok zor birşey olan davetle telifi biraraya getirdi ve Allah'ın izni ve yardımıyla önce İmam Tahâvî'nin Meâni'l-Âsâr adlı kitabının şerhini Emâni'l-Ahbâr adıyla ve büyük ciltler hâlinde şerhetmeye, sonra da Hayâtu's-Sahâbe adlı kitabı üç büyük cilt hâlinde yazmaya muvaffak oldu. Bu kitabında ( Hayâtu's-Sahâbe 'de ) siyer, tarih ve tabakât kitaplarında dağınık bir şekilde yer alan konuları derledi. Konulara Hz. Peygamber'in haberleriyle başlıyor; ikinci derecede de sahabilerin kıssalarına yer veriyordu. Bunların özellikle davet ve eğitimle ilgili olan; dâvetçileri ve eğiticileri ilgilendiren taraflarını ele alıyordu. Böylece bu kitap dâvetçiler için bir hatırlatma, Allah yolunda çalışanlar için bir azık ve bütün müslümanlar için de bir iman ve yakîn medresesi oldu. Müellif bu kitabı sahabilerin haberlerinden derlemiştir. Ashabın, tek bir kitapta bulunmaları pek nâdir olan sîret, kıssa ve hikâyelerini bu kitapta biraraya getirmiştir. Bunu yaparken de birçok hadis, müsned, tarih ve tabakât kitaplarını elden geçirmiştir. îşte bunun içindir ki kitap sahabe asrını tasvir etmekte, onların (ashabın) hayatlarını, hasletlerini, ahlâk ve hatıralarını bizlere nakletmektedir. Kıssa ve haberlerin derlenmesi sırasında yapılan dikkatli araştırmalar kitaba da yansımış ve onun tesirini artırmıştır. Bütün bu özelliklerinden dolayıdır ki bu kitabı okuyan kimse kendisini iman, davet, kahramanlık, fazilet, ihlas ve zühd ortamında bulur.
Eğer " Kitap , yazarının kalbinden geçenlerin bir parçası, yaşantısının nümûnesidir; dolayısıyla inançlarından, madde ve mânâsındaki yaşantısından etkilendiği kadar tesirli ve başarılı olur' demek doğru olursa şunu kesinlikle söyleyebilirim ki bu kitap hem etkili olmuş ve hem de gayesine ulaşmıştır. Çünkü yazarı onu inancından dolayı ve İslâm'a karşı duyduğu muhabbet ve iştiyak şevkiyle yazmıştır. Ashâb-ı kiram sevgisi onun etine, kanına karışmış; duygu ve düşüncelerini tamamen kaplamıştır. Allah Teâlâ onun ömrünü uzun, hayatını bereketli kılsın! (Müellif Hicrî 1384 senesi Zilkade ayının 29. günü Lahor'da Allah'ın rahmetine kavuşmuştur; ki bu Milâdî 2 Nisan 1965 tarihine denk gelmektedir).
Bu kitabın benim veya bir başkasının takdimine ihtiyacı yoktur. Çünkü onun müellifi büyük bir insan, ihlas sahibi bir zattır. Tanıdığım kadarıyla ve inancıma göre o ilâhî bir ihsandır. İman ve davet kuvvetinde devrin hasenelerinden (güzellik ve nimetlerinden) biridir. Kendisini davete veren ve bu yolda herşeyinden vazgeçen, benzerine ancak uzun fetret devirlerinden sonra rastlanılan bir kimsedir. O, hareketlerin en kuvvetlisi, en genişi ve nefislere tesir etme bakımından en muazzamı olan dinî bir hareketi idare etmektedir. Kendisi bu önsözü yazdırmak suretiyle bana ikramda bulunmuştur. Ben de bu satırları, bu büyük çalışmaya katkım olsun ve beni Allah'a yaklaştırsın diye yazdım. Allah bu kitabı kabul buyursun ve kullarını ondan faydalandırsın. Amin.
Müellif Muhammed Yusuf Kandehlevî Kimdir?
Muhammed Yusuf Kandehlevî, Muhammed îlyas Kandehlevî 'nin oğlu olup Hindistan'ın Şah Cihan zamanında dindarlığıyla, müderris ve mürşitleriyle tanınmış meşhur bir ailesine mensuptur. Hicrî 25 Cemâdiye'l-Ûlâ 1335 (20 Mart 1917 Salı) tarihinde Hindistan'ın Dehli vilâyetinde dünyaya gelen müellif, ilim ve amelleriyle şöhret bulan bir aile çevresinde büyümüştür. Büyük âlimlerden okumuş, onların terbiye ve murakabeleri altında yetişmiştir. On yaşında iken Kur'ân-ı Kerîm'i ezberleyen Muhammed Yusuf Kandehlevî ilk tahsilinden sonra İslâmabad'da bir hadis mektebinin müdürü olan Şeyh Abdullatif ve benzeri âlimlerden ders almış; daha sonra da amcasının oğlu Şeyh Muhammed Zekeriya Kandehlevî gibi büyük muhaddislerden hadis okuyarak 1354 (Milâdî 1935) dolaylarında mezun olmuştur. Tam bir ilim âşığı olan müellif vaktinin çoğunu ilim tahsiline vermiştir. Hadis öğrenimi esnasında Tahâvî'nin Meâni'l-Âsâr adlı kitabının şerhinin şerhi olan Emâni'l-Ahbâr isimli kitabıyla telife başlamıştır. Çevresi daima mürşit ve âlimlerle doluydu. Ailesinin bütün fertleri dinî ilimlerde kendilerini yetiştirmiş kişilerdi. Bunların her birinden çeşitli yönlerden feyiz alan Muhammed Yusuf nihayet 21 Recep 1362 (24 Temmuz 1943 Cumartesi) tarihinde babası, büyük mürşit Şeyh Muhammed İlyas'tan icazet aldı. Bundan az bir zaman sonra babası vefat etti.
Babasının vefatından sonra Şeyh Muhammed Yusuf'un hayatında büyük değişiklikler oldu. Bütün vakitlerini ilme ve telife vermişken ani bir şekilde irşada yöneldi. Artık bir yerde durmuyor, köy köy, kasaba kasaba bütün Hind kıtasını (Hindistan ve Pakistan'ı) dolaşıyor, gece-gündüz, yılmadan-yorulmadan çalışıyordu. Yirmidört saatinin ancak iki veya üç saatini istirahata ayırıyordu; boş vakti yoktu. Katıldığı toplantılarda saatlerce konuşuyordu. Konuşmalarının çoğu Hz. Peygamber'in ve sahabilerinin hayatlarından örnekler vermekle geçiyordu. İrşad ve tebliğ vazifesini yerine getirirken birçok uzun konuşmalar ve meşakkatli yolculuklar yaptı. Yirmi küsur senelik irşad hayatı boyunca elliden fazla büyük toplantı düzenledi. Hindistan'la Pakistan'ın ayrılmasından sonra da Doğu ve Batı Pakistan şehirlerine onaltı sefer yaparak buralarda toplantılar tertip edip konuşmalar yaptı. Kendisi İslâmiyet'in beşiği mesabesinde olan Mekke ve Medine'de de irşad ve tebliğ çalışmaları yapmak ve buraların halkından ilgi görmek istiyordu. Bu şekilde her sene hacca gelenler vasıtasıyla bütün dünyaya yayılma imkânı bulacağını ümit ediyordu. Bunun için de önceleri Hindistan'ın büyük liman şehirlerinde deniz yoluyla hacca gidenlere islâm'ı tebliğ etmeye başladı; bunların arasından tebliğ vazifesine cân u gönülden katılanlar oluyordu. Sonraları ise Hicaz'a (Arabistan'a) bizzat yolculuklar yaptı; kendisi gitmese bile heyetler gönderiyordu. Onun bu faaliyetlerinden haberdar olan İslâm ülkelerinin yöneticileri onu kendi memleketlerine davet ediyorlardı. Başında bulunduğu Tebliğ Cemaati'nin faaliyetleri Hz. Peygamber'in ve ashâb-ı kirâmının yaşantılarını anlatmak suretiyle islâm dinini tebliğ etmekten ibaretti. Muhammed Yusuf Mekke ve Medine'den sonra Mısır, Sudan ve Irak'a da heyetler göndermiştir. Böylece kısa bir süre içerisinde bu tebliğ ameliyesi bütün Arap yarımadasına yayıldı. Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevî'nin faaliyet merkezi Hindistan'ın Dehli şehriydi. Bu merkeze çeşitli İslâm ülkelerinden devamlı olarak heyetler gelip gitmekteydi. Onun zamanında Tebliğ Cemaati'nin faaliyetleri Asya, Avrupa ve Afrika'ya yayılmıştı. Onun içten gelen konuşmaları dinleyicilerin kalbinde meşaleler tutuştururdu.
Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevî son hac seferinden döndükten bir yıl kadar sonra, tebliğ ve irşad vazifesini ifa amacıyla, hazırlıklarını tamamlayarak 10 Şevval 1384 (12 Şubat 1965) tarihinde uzun bir yolculuğa çıktı. Gittiği yerlerde tarihin belki de benzerini kaydetmediği büyük ve kalabalık toplantılar düzenleniyordu. Bu toplantılarda bütün kuvvetiyle konuştuğu için ses telleri bozulmuş; öksürük dâhil birçok rahatsızlıklara ve hastalıklara yakalanmıştı. Çıktığı bu büyük yolculuğun sonunda Hindistan'a dönmek üzere olduğu bir sırada Lahor'da düzenlenen büyük bir toplantıda konuştuğu günün gecesinde sabaha kadar ter dökmüş, ertesi günü hastaneye götürülürken yolda vefat etmiştir (Hicrî 29 Zilkade 1384 - Milâdî 2 Nisan 1965). Müellif merhum vefatı esnasında kelime-i tevhidi tekrarlıyor. Hz. Peygamber'e salât u selam getirerek ondan rivayet edilen duaları okuyordu. Lahor'da büyük bir kalabalık tarafından iki defa cenaze namazı kılındıktan sonra na'şı Dehli'ye götürüldü. Burada da güneşin doğusuyla birlikte yetmişbin kişi tarafından ikinci bir cenaze namazı daha kılındı. Bu namazı amcasının oğlu, muhaddis Muhammed Zekeriyya Kandehlevî kıldırdı. Namazdan sonra de babasının defnedilmiş olduğu Nizamuddin kabristanına defnedildi.
Müellif merhum orta boylu, elâ gözlü, siyah sakallı ve gür saçlı idi. Çehresi geniş, gözleri parlak ve son derece çekiciydi. Kendisi dalgın görünürdü. Müritlerinin her biri 'Şeyhim beni herkesten daha çok seviyor' kanaatinde idi. Sohbetlerinde sadece dinî konuşmalar yapar ve dinlerdi. Samimi ve inançlı bir kimse idi. Özellikle Hz. Peygamber'in ve ashabının ve onların tâbiinlerinin yaşadığı devirler hakkında derin bir bilgiye sahipti. Bu zat Allah Teâlâ'nın, kendisini üstün ve güzel sıfatlarla donattığı bir hârikası idi. Konuşmaları ve yaptığı dualar dinleyiciler üzerinde büyük bir etki bırakırdı. Öyle ki, onu dinleyenler çoğu zaman ağlarlar, bazan da kendilerinden geçerlerdi. Allah Teâlâ'nın kendisine bahşetmiş olduğu olağanüstü gayret ile kısa bir zamanda hedefine ulaştı. Bütün hayatı dopdolu olmasına rağmen Hayatus Sahâbe ve Emâni'l-Ahbâr adında iki büyük kitap telif etmiştir. Kendisinden sonra mirasçısı olan oğlu Muhammed Harun onun yolundan gitmektedir. Ruhu şâd olsun! Allah'ın salât ve selâmı onun ve tüm müslümanların üzerine olsun.
Ali ARSLAN
Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Ürün hakkında henüz soru sorulmamış.
Güzel
E... Z... | 22/11/2024
Güvenilir, ürünleri değerli ve kaliteli. 4-5 yıldır alışveriş yaptığım ve memnun kaldığım alışveriş sitesi. Güvenle herkese tavsiye ederim.
B... G... | 18/10/2024
Çok hızlı ve sağlam bir şekilde elime ulaştı.Çok teşekkürler
S... B... | 27/09/2024
Kitapları çok beğendim, kargo da çok özenli idi . Arkadaşım da sipariş verecek. Çok teşekkür ederim.
Canan Çatal | 26/09/2024
Çok İyi, sorun yok
fatih arı | 25/09/2024
sagolun
bilal kızılırmak | 08/08/2024
Aliveris icin tek adres kolayliklari sorunda sorunuz karsinda ulasabiliyorsunuz sorunsuz siparis verebiliyorsunuz
k... ö... | 01/08/2024
Kitap takipçileri harika...
H... Ö... | 27/07/2024
Güvenilir ve hızlı
Mustafa Varol | 12/07/2024
Güvenle alışveriş yapabilirsiniz
SEZGIN MEHMET | 14/01/2024
Tavsiye Ürünler